Paylaş
Fıkra güzeldi gerçekten de, internetten girip okuyabilirsiniz, özellikle son cümlede kahkahayı kapıyor.
Şimdi de benim “Hıncal Uluç’tan değil, Hıncal Uluç’a” bir fıkram var. Fıkra, kendisiyle fikir ayrılığına düştüğümüz nadir konulardan biri olduğunu düşündüğüm hayvanat bahçeleri üzerine.
Buyurun okuyun...
Genç deve annesine sormuş; “Anne niye bizim ayaklarımız bu kadar büyük?”
Anne cevap vermiş; “Çölde kuma batmamak için.”
Genç deve tekrar sormuş; “Peki kirpiklerimiz niye bu kadar gür?”
Anne tekrar cevap vermiş; “Çölde kum fırtınalarında kum kaçmasın diye.”
Merakı yatışmamış olan genç deve bir soru daha sormuş; “Bizim niye hörgüçlerimiz var?”
Anne deve sabırla yanıtlamış; “Çölde çok uzun süre susuz idare edebilmek için suyu hörgüçlerimizde depolarız.”
Sonunda dayanamayan genç deve şöyle demiş: “Peki anne bizim Ankara Devlet Hayvanat Bahçesi’nde ne işimiz var!”
Bu vesileyle, Türkiye Hayvanat Bahçesi Birliği kurmak ve bu konuda görüşmeler yapmak üzere Gaziantep Doğal Hayatı Koruma ve Hayvanat Bahçe-si’nde yapılması planlanan toplantıyı da kınamış olayım.
Doğal ortam yaratabilenlere lafım yok (ki o da sadece Amerika’da Disney’in açtığı hayvanat bahçesi) ama Türkiye’deki hayvanat bahçeleri bakımsız hapishanelerden farksız.
Lütfen bunlara yenilerini eklemek için para harcamayalım.
İnsanlara hayvan sevgisi verilmesi düşünülüyorsa, hayvanları doğal ortamlarından kopartıp, insanların eğlencesi olmak üzere küçücük kafeslere hapsetmek yerine, hemen yanımızdaki kedi ve köpeklerin yaşam haklarını koruyalım, sokaklarda ve barınaklardaki şartlarını düzeltme yoluna gidelim.
Festival festival
31. Uluslararası Film Festivali’nde bugün iki filme dikkat çekmek istiyorum: “Aşk Perisi” ve “Cesaret”.
Bir antidepresan önerisi olan “Aşk Perisi” (The Fairy), 21.30’da Fitaş 4’te gösterilecek. Cannes Film Festivali’nde prömiyerini yapan film, bir insan ile bir peri arasındaki imkansız aşkı, vücut diline dayalı, son derece eğlenceli bir biçimde anlatıyor. Yönetmen üçlüsü Abel, Gordon ve Romy’nin eskiden sirkte çalıştıklarını da belirtmek gerek. Sirkte palyaçoluk yapan üçlünün filmlerinin bu kadar eğlenceli ve renkli olmasının nedenlerinden biri belki de bu. İzleyenleri, kelimelerle değil hareketlerle güldürmeyi başarıyorlar.
Bir diğer film bu sabah 13.30’da Atlas’ta gösterilecek olan “Cesaret” (Courage). Krzysztof Kieslowski’nin en başarılı öğrencilerinden Greg Zglinski’nin ikinci filmi olan “Cesaret”, kader, hayatın kırılganlığı ve ahlak üzerine Hitchcock’vari bir gerilim. 2011 Varşova Festivali’nde bu filmdeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan Robert Wieckiewicz, bu yıl Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar’a aday gösterilen “In Darkness”ta da başroldeydi.
Gala Van’da
20 Nisan’da gösterime girecek olan “Mar” filmi, Van’ın yaralarını sarmak için galasını 16 Nisan Pazartesi günü Van’da yapacak.
Van 100. Yıl Üniversitesi’nin katkılarıyla yapılacak galanın amacı, acı bir deprem felaketiyle sarsılan Van halkına moral vermek ve onları sanatla kucaklayarak güçlendirmek.
Caner Erzincan’ın yönettiği “Mar”ın kadrosunda Volga Sorgu, Begüm Kütük, Mahmut Gökgöz, Güray Kip, Raşit Saraç ve Yılmaz Şerif yer alıyor. Bu özel organizasyonu destekliyorum ve tebrik ediyorum.
Anneme babama
Annemle babam tam emekli modundalar. Evden çıkmaya üşeniyorlar. “Amerikalılar sizin yaşınızda dünya turuna çıkıyor” diyorum, “O işler bizden geçti evladım” diye savuşturuyorlar.
Annecim babacım atlamışsınızdır belki, buradan hem size hem de tüm kendini yaşlı sanan orta yaşlılara bir kez daha duyurmuş olayım.
Almanya’daki Dünya Jimnastik Şampiyona-sı’nda mindere çıkarak taklalar atan, kulplu beygir de dahil olmak üzere zor hareketlerden oluşan muhteşem bir gösteri sunan Johanna Quass tam 86 yaşında. Size kulplu beygirden atlayın demiyorum ama hadi kıpırdanın biraz, daha yaşanacak, yapılacak çok şey var.
Paylaş