Paylaş
-Başrollerinde Sarp Levendoğlu, Birce Akalay ve arada Joker’e çalsa da harika performansıyla Gürkan Uygun’un olduğu filmi salı akşamı Kanyon’daki galasında izledim.
Deliormanlı, bir mafya babasının ayak oyunları nedeniyle eşini de kaybettikten sonra ringlere veda eden eski bir boksörün, hayatına giren gazeteci kadınla birlikte tekrar ayağa kalkıp boksa dönme hikayesini anlatıyor.
Filmin bir sahnesine dikkat çekmek istiyorum.
Büyük maç öncesindeki basın toplantısında Amerikalı boksör, Deliormanlı’ya “Benden kork, korkuyor musun?” diye dikleniyor.
Adı ve soyadının özenle seçildiği her halinden belli olan Savaş Türkyılmaz dayanamıyor ve yerinden kalkıp şöyle bağırıyor Amerikalıya: “Ne korkması, benim milli marşım ‘Korkma’ diye başlıyor!”
İşte Deliormanlı’nıh galasında alkış kıyametin koptuğu sahne buydu.
Film vizyona girdiğinde salonlardaki tepkiler de farklı olmayacaktır.
Murat Şeker filmin özellikle sonuna doğru pek çok sahnede milli duygularımızı şaha kaldıran ince dokunuşlar yapmış.
Bayrak, milliyetçilik, milli marş, ortak müzikler içimizde artık nasıl duygular yaratıyorsa, sıkça gaza geldik hep birlikte.
Benim bir ara bayraktı, milli marştı derken gurur ve duygu yoğunluyla gözlerim doldu.
İyi de oldu.
Teşekkürler Murat Şeker.
Festivalden seçtiklerim
Bir film öyle bir iz bırakır ki ruhunda, taşırsın onu ömür boyu vücudunda...”
Bu şahane cümle 7-17 Nisan tarihleri arasında her zaman olduğu gibi yine Akbank sponsorluğunda yapılacak olan 35. İstanbul Film Festivali reklam filminden.
Önemli filmleri, film karakterlerini dövmelerle vücutlarına kazımış insanlar resmi geçit yapıyor bu müthiş tanıtımda.
Reklam filmindeki bu tema kimin fikriyse helal olsun, aşık olmamak, hayranlık duymamak elde değil.
Festival yaklaşırken ve biletler satışa çıkmışken sinemaseverler kendi listelerini hazırlamaya başladılar.
Benim listemde öncelikle şu filmler yer alıyor; Bir Liderin Çocukluğu, Bir Aile Filmi, Belgica, Kosmos, Seni Seviyorum Hedi, Çete, Vicdanın Sesi, Evrim, Sihirli Dağ, Doğru Zaman, Son, Şövalye, Gayrimeşru, Gökdelen, Köpeğin Kalbi, Binbir Gece, Tekir, Vahşi, Ben, Ingrid, Korku Virüsü, Yılanın Kucağında...
Hepimize şimdiden iyi seyirler....
Bunlar insansa!
Ben insan ırkından gerçekten de nefret ediyorum.
İnsanlığımdan utanıyorum.
İnternette dolaşan, bir Çin festivalinde canlı canlı yakılan buzağının görüntülerini izleyin, siz de nefret edeceksiniz.
Gelenekleri böyleymiş!
Bir de gülüp eğleniyorlar.
Bu dünyada insan kadar iğrençleşen, aşağılık olabilen bir başka yaratık daha var mı acaba?
Yok!
‘Ben’ değil ‘biz’
Aşkın Tuna, Doğan Cüceloğlu’nun şu güzel cümlesini hatırlattı geçen gün; “Mutlu olmak istiyorsan yanındakini de mutlu etmeyi bil. Bunun adı biz bilincidir.”
Okuyunca geçenlerde konuşmacı olarak katıldığım Lions toplantısı geldi aklıma.
Şöyle bir mottoları var Lionsların.
“En kötü kelime ben, en iyi kelime biz” diyorlar.
Katılmamak, ilke edinmemek elde değil.
Bencillikten uzak, biz olmaya yakın durmak umuduyla...
Paylaş