Maymunlar Cehennemi ve Şirinler. “Silbaştan” akımının son örneği “Maymunlar Cehennemi: Başlangıç”ı geçen hafta, Amerika’daki eleştirmenlerden bile önce izledim. Ve hâlâ etkisindeyim. “Maymunlar Cehennemi” serisinin geçmişi 1967 yılına kadar uzanıyor. Orijinal serinin ilki en iyi bilimkurgu filmleri arasındaki yerini almış özel bir filmdi. Konuşan zeki maymunlar ve onların yönettiği dilsiz insanların yaşadığı bir gezegene düşen bir grup astronotun hikayesini anlatan film gerek makyaj konusundaki başarısı gerekse de eşsiz ve şaşırtıcı finaliyle akıllara kazınmıştı. Beş filmlik serinin kalanı ve aralarda gelen televizyon filmleri ilkini mumla arattı desem yanlış olmaz sanırım. Gelelim klasikleşen ilk filmin, 2001 yılında Tim Burton’la yeniden çevrimine. Bu film için sıradan, özensiz bir özel efekt güzellemesi demek yeterli sanırım. Teknolojinin nimetlerinden faydalanılmış ama farklı olmak adına senaryo mahvedilmiş. Çok sevdiğimiz Tim Burton hanesine eksi yazılanlardan. Ve şimdi karşımızda Batman ile başlayan başa dönüş, yani ‘silbaştan’ akımının son örneği olan “Maymunlar Cehennemi: Başlangıç” filmi var. Hikaye 1967 yılı “Maymunlar Cehennemi” filminin başına bağlanıyor. Hem de büyük bir incelikle. “Maymunlar Cehennemi: Başlangıç”, kült sayılabilecek ilk filmden sonraki en iyi “Maymunlar Cehennemi” filmi diyebilirim. Karakterler ve aralarındaki duygusal paylaşımlar son derece gerçekçi. Özellikle de köprü üzerindeki savaş muhteşem, aksiyon sevenleri perdeye kilitleyecek cinsten. Asıl maymun Sezar’ı, Yüzüklerin Efendisi’nin Gollum’u olarak hatırlayacağınız Andy Serkis’in mimikleri ve canlandırmasıyla izliyoruz. Andy Serkis maymunların hareketlerini çalışmış, onlar gibi hareket ediyor, yürüyor, bakıyor. Ve hareket yakalama teknolojisi ve bilgisayarlarla Andy Serkis, Sezar oluyor. Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim, izleyenlere insanlığı, doğruluğu öğretecek kadar akıllı ve duygulu bir maymun izleyeceğinizi şimdiden söylemeliyim.
Ömrünü adamak böyle bir şey
Hayatımda gördüğüm en ilginç adam o. Ve galiba tanıyıp, kısa sürede en çok sevdiğim de. Adı Burhan Özkan. 1999’da panik atak hastasıyken intihar etmek üzere Bolluca’daki ormanlık bölgede bulunan Mavi Göl’e gidiyor. O gün peşine bir yavru köpek takılıyor. “Git” diyor gitmiyor ufaklık, göle kadar yanında yürüyor, zıplıyor. Göle girdiğinde onunla birlikte suya dokunuyor köpek de. İntihardan işte o yavru köpek döndürüyor Burhan’ı. O zamandan bu zamana ormana atılan köpeklerin her şeyi oluyor. Varını yoğunu onlara harcıyor. Tekstil atölyesinden kazandıklarını halen de harcamakta. HAÇİKO olarak ormana atılmış canlar için Burhan’a madden ve manen elimizden geldiğinde yardım etmeye çalışıyoruz. Ama Burhan, telle çevirdiği arazide baktığı 200 köpeğiyle ortada kalmak üzere. Köpeklerin bulunduğu arazide yakın bir zamanda çalışmalara başlanacak. Buldozerler köpeklerin alandan çıkmasını bekliyor. Neyse ki işletmenin sahibi Koray Tan duyarlı, hayvansever ve ince bir beyefendi. İyi ki tanışmışım, sohbet etmişim. Zaman ve para kaybı olduğu halde dışarı atmıyor köpekleri. Ama nereye kadar? Arnavutköy Belediyesi’nin, Orman Bakanlığı ile işbirliğini tamamlayıp bu köpeklere acilen bir alan yaratması gerek. 200 köpeğin barınacağı 2-3 dönüm arazi bulmak o kadar da zor olmamalı. Siz araziyi verin Burhan, biz ve diğer hayvanseverler elimizden geldiğince onları doyurup, bakacağız, söz veriyoruz.
HAÇİKO diyor ki...
Organizatör, işadamı Cüneyt Ortan aradı, “Adalardaki atların bazılarının durumu kötü. Ağır şartlarda aç ve susuz çalıştırılanlar var. İyi de bakılmıyorlar. Yaz aylarında bayılmalar ve ölümler arttı. Belediyeye şikayet edildi ama umursayan yok” dedi. HAÇİKO olarak Adalar belediyesine buradan bir kez daha hatırlatmış olalım. Atlara işkenceyi onaylayan belediye olarak anılmak istemezler herhalde. Faytonlar olmasın demiyoruz ama atlar daha iyi şartlarda çalışabilir. Belediye olarak denetlemek zor olmasa gerek. Cevaplarını bekliyoruz.