Galatasaray-Fenerbahçe maçını ve finaldeki o meşhur kavgayı canlı yayında izleme fırsatını kaçırmıştım.
Neyse ki daha sonra televizyonlar olayın suyunu çıkarttı, tekrarını defalarca gösterdiler. O ne şiddet ne celal öyle. Bilmem kaçıncı tekrarı bile heyecanlandırıyor insanı. Erkekler ise sadece heyecanlanmakla kalmıyor; “sahada olsam ben de kesin aralarına girerdim” diyen çok. Ee, böyle kavga başka nerede bulunur; gelsin adrenalin. Şiddet galiba genlerimizde var. O zaman buyurun fıkraya: Dünya feministler kongresinde, Amerikalı hanım kürsüye gelmiş: “Geçen yılın kararlarını aynen uyguladım. Eve gider gitmez kocama, bundan sonra temiz çamaşır istersen kendi çamaşırını kendin yıka, işte makine orada dedim. İlk gün bir şey görmedim. İkinci gün bir şey görmedim. Üçüncü gün bir baktım, makinenin başında sadece kendi çamaşırlarını değil, benimkileri de yıkıyor.” Alman delegesi söz almış: “Ben de kararımız gereğince kocama, bundan böyle temiz tabakta yemek istiyorsan kendi bulaşığını kendin yıka dedim. Birinci gün bir şey görmedim. İkinci gün bir şey görmedim. Üçüncü gün baktım, makinenin başında sadece kendininkileri değil, benim bulaşıklarımı da yıkıyor.” Üçüncü konuşmacı bizden: “Türkiye’ye döner dönmez kararımız gereğince kocamla konuştum. Ona, bundan böyle yemek yemek istiyorsan, kendin pişirmen gerekecek, işte mutfak orada, dedim. Birinci gün bir şey görmedim. İkinci gün bir şey görmedim. Üçüncü gün sol gözüm biraz açılır gibi oldu, hafiften görmeye başladım...”
Keremcem’le Enbeğenilen’deyiz
O hep düzgün, hep efendi, hep güler yüzlü, hep sevecen. Bakıyorum, bir an olsun boş bulunur, sapıtır mı acaba diye. Sonra da “daha çok beklersin” diyorum kendi kendime. Çünkü galiba o ‘düzgün duruş’ sergilemek zorunda hisseden ve durmadan kasan diğerleri gibi rol yapmıyor. Gerçekten öyle. İçi dışı bir yani. Yıllar önce Asterix Olimpiyatlarda filminin seslendirmesini yaptığında tanıştık Keremcem’le. Cinemania’da konuğum olmuştu. Oyunculuğunu Aşk Oyunu adlı dizide beğenmiştim. Sinemaya geçer mi diye çok bekledim ama sinemada sadece seslendirmeyle yetindi. Belli ki müzik daha ağır bastı. Eylül, Nerelere Gideyim gibi hitlerden sonra son albümünü de çok başarılı buldum Keremcem’in. Nerede mi dinledim? Onunla birlikte konuk olduğum, Behzat Gerçeker’in sunduğu ve ENBE’nin de renk kattığı Enbeğenilen adlı programda. 23 Nisan haftasına uygun olarak müzisyen çocukları da ağırlayan Enbeğenilen, TRT 2’de yarın akşam 23.30’da yayınlanacak.
Sezen Aksu’yu rahat bırakın
Sezen Aksu üzerinde, Türkan Saylan için bir şarkı yazması konusunda büyük bir baskı var. İşi bu aralar her şey hakkında konuşan Fazıl Say başlattı. Şimdi de aynı baskı çeşitli köşe yazılarıyla devam ediyor. Sezen Aksu’yu bilemem tabii ama ben olsam bu baskı karşısında kendimi kötü hisseder ve bir şarkı yapacağım varsa da yapmazdım. İlham denen o şey, kaçar giderdi uzaklara. Sezen şimdi bir şarkı yapsa en önce Fazıl Say böbürlenecek “ben söylemiştim, oldu” diye. İnsanları, özellikle de sanatçıları rahat ve özgür bırakmak lazım. Bunu en iyi sanatçılar anlar, bilir sanırdım, Fazıl Say beni yanılttı.
Ah Nebahat Çehre, ah!.
İtiraf ediyorum. Geçen hafta 14. Sadri Alışık ödül töreninde yanımdakilere “En kısa zamanda Nebahat Çehre’yle tanışmam lazım” dedim. Ona gençlik sırrı nedir diye soracağım. Varsa estetik cerrahının adını bir an önce öğrenmem, ne yer, ne içer, kendine nasıl bakar ondan dinlemem lazım. Bir de modacısı kimdir acaba? Ben bir kez olsun kötü giyindiğini görmedim de!