Paylaş
Bundan iki gün sonra Atilla Dorsay’ın binadan içeriye bakmak isterken tartaklandığı haberi geldi.
Bu haberi duyar duymaz şöyle yazmıştım: “İnşaata girmek tehlikeli ve yasaktır cümlesinin ne kadar doğru olduğunu geçen gün gördük.
Sinema yazarı Atilla Dorsay, Emek Sineması’ndaki inşaata göz atmak isteyince olanlar oldu. İşçiler kendisini önce sözlü, sonra da fiziksel olarak durdurmaya çalıştılar ve Emek’e zamanında büyük emeği geçmiş olan bir duayeni tartaklamış oldular.
Atilla Bey’e büyük geçmiş olsun diyorum.
Ve bu olaydan yola çıkarak tadilat çalışmalarını yürüten Karamer İnşaat’tan Emek’teki inşaatın bir günlüğüne de olsa basına açılmasını talep ediyorum.
Girelim, bakalım, anlatın, hem siz hem de biz rahatlayalım.”
Bunun da üzerinden bir gün geçmeden Emek olayı patlak verdi.
Binlerce kişi Emek’in yıkılmasına karşı çıkmak için toplandı.
Aralarında Costa Gavras’ın da olduğu yabancı sinemacılar, film eleştirmenleri de bu eyleme destek verdi üstelik.
Ama iş çığrından çıktı.
İnsanlar tartaklandı, tazyikli su ve biber gazına maruz kaldı.
Tutuklananlar oldu, ki bunlardan biri de sinema yazarı arkadaşımız Berke Göl’dü.
Bununla da bitmedi.
Aynı gecenin sabaha karşı 04.00’ünde Atilla Dorsay’ın veda yazısı geldi.
“Emek yoksa ben de yokum” demişti üstat.
Dediği oldu ne yazık ki.
Herkesin ortak suçu ne miydi peki; “tarihi bir sinema salonuna sahip çıkmaya çalışmak!”
Şu anda benim içimden geçense aynen şöyle; “umarım bir gün tüm bu yaşananların filmi çekilir ve biz bu filmi Emek Sineması’nda oturur hep birlikte izleriz.”
Ağlatan şarkı mı dediniz?
Ben gayet de iyi bir ruh hali içindeydim bu şarkıyı dinlerken.
Hıçkırarak ağlarken buldum kendimi sonunda.
Demek ki o kadar da iyi değilmişim dedim sonra.
Sertab Erener’in “İyileşiyorum” şarkısı sözünü ettiğim.
Zamansız, acı çekerek ayrılmışlığınız ya da bitmesi gerektiğini düşündüğünüz için ayrılmaya niyetiniz varsa bu şarkıda ağlamaktan kaçışınız yok.
İyileşiyorum sanıp, takmayacağınızı düşünüp, aslında hiç de öyle olmadığını anladığınız zaman akmaz mı zaten gözyaşları?
Sezen Aksu yazmış “İyileşiyorum”un sözlerini, Turan Sarıbay ile birlikte.
DMC etiketli parçanın düzenlemesi Mustafa Ceceli, müziği ise Özgen Akçetin ve Turan Sarıbay’a ait.
Sezen’in “Gitme kal yalan söyledim” dediği şarkıyı andırıyor sözlerin gidişatı.
Hani ayrılıkta “Sensizlik bana çok iyi geldi, ne kadar da ihmal etmişim kendimi” der, “Umrumda değil, iyi ki bitti, çoktan alıştım yokluğuna” diye de ekler ya insan.
Şarkılar söyler, eğleniyor gibi yapar.
Ama içi başka şeyler söyler.
İşte o anda Sertab “bazen, bilhassa akşam olurken bir tuhaflık olmuyor değil, sızlıyorum, özlüyorum, resimlerini atamıyorum mesala.
Bakamıyorum, kızıyorum, çok kızıyorum, üzmek istiyorum seni. Canını yakmak istiyorum, sonra yatışıyorum, sana da üzülüyorum” der ve bizde ip kopar.
Böyle güzel yazılan, düzenlenen, söylenen baladlar çok sık çıkmıyor.
“İyileşiyorum” benim için yılın şarkısı olmuştur bile.
İyileştirmeyi bırakın, insanı fena çarpıyor, ciğerini söküyor hatta, mahvediyor.
Mutlaka dinleyin ama uyarmadı da demeyin.
Mutlu aile tablosu bozulur mu!
ABD Başkanı Barack Obama, Kaliforniya Başsavcısı Kamala Harris’e iltifat edince olanlar oldu.
Ne demişler, güzele güzel dememek lazım güzel sizin olmayınca...
Zaten geçenlerde Michelle Obama da kocasının sürekli çalışıyor olmasından yakınmış, “hem anne hem baba olmak zorunda kalıyorum” diyerek lafı dokundurmuştu.
Amerika’nın bel kemiği ve en çok önem verdiği şey aile kavramı.
Hollywood filmleri boşu boşuna evlilik ve mutlu aile mesajları vermiyor.
Bu son çıkışlarınız (ya da inişleriniz mi desek!) oyları etkiler sayın Obama.
Göstermelik de olsa eve bağlı, ilgili, ideal eş gibi davranın.
Elalemin kadınına iltifat etmeyin.
Birini beğeniyorsanız da içinize içinize konuşun.
Biraz da evde oturun, eşinizin gönlünü alın, mutlu aile pozları verin tabii!
Paylaş