Paylaş
İşte yeni “Cinderella” filminin en rahatsız eden yanı bu soruda gizli.
Disney’in yeni Cinderella uyarlamasının feministlerin oklarının hedefi olması da bu yüzden.
Anne ve babasını kaybettikten sonra hayatındaki herkes tarafından aşağılanan, hor görülen ama tüm bunlara rağmen sesini çıkarmayıp boyun eğen, annesinin ölmeden önce ona dediği gibi “iyi insan” olmaya devam eden Cinderella’nın bu pasifliğinin masalın sonunda camdan bir ayakkabı ve bir prensle mükafatlandırılmasına ne demek lazım?
Cinderella’yı fazlasıyla bu dünyadan değilmiş kadar iyi bulduğumu söylemem gerek.
Kötü kalpli üvey annesi ve kız kardeşleri, elbisesini yırttığında bile karşı koyamayan, iki gözyaşıyla kabuğuna çekilen Cinderella, film boyunca bu iyilik meselesini biraz abartıyor.
Burada suç sanırım biraz da yönetmen Kenneth Branagh’da.
Kendisi kostüm ve set tasarımı işine öylesine odaklanmış ki, ana karakteri fazlasıyla tek boyutlu olmaktan kurtarmak için kafa yormamış.
Kostüm ve set tasarımı demişken, Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerek.
Renkler, set, kıyafetler, saray, evler, atmosfer gerçekten büyüleyici.
Özellikle Cinderella’nın İyilik Perisi tarafından baloya hazırlanış sahnesi 10 numara 5 yıldız.
Cinderella’nın filmin afişinde de gördüğümüz mavi elbisesi ise rüyaları süsler.
Devlerin aşkı büyük olur
1500’ün üzerinde şarkı sözünün yazarı olan Aşkın Tuna’nın “Bir Büyük Aşkın Olsun” kitabı bir süredir masamda duruyordu.
Elime aldığımda bir çırpıda okuyacağımı bildiğim için o keyifli zamanı kolluyordum.
O an geldiğinde her şey aynen beklediğim gibi oldu.
Aldım, okudum, bitirdim, arkama yaslanıp düşünmeye, kendi iç sesimi dinlemeye başladım.
Yeni nesil, Aşkın Tuna’yı en son çok “Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda” şarkısı ile biliyor.
Tuna yazdığı her sözde adının hakkını veren bir yazar, yani ilişkileri, aşkı hakkıyla kelimelere döken biri.
Aşkın Tuna “Devlerin aşkı büyük olur” dediğinde eminim hepiniz “İşte bu, benim aşkımı anlatıyor” demişsinizdir.
Ama sakin olun, o dev duygular “ya toprağınsın ya benim” moduna girmesin.
Tuna’nın da kitabında dediği gibi sevdiğini kaybetmekle yüz yüze gelen kişi işi şiddete kadar götürebiliyor.
“Gerçekten aşık olan, sevdiğine zarar verebilir mi? Yoksa aşık olanın doğal eylemi, sevdiğini yüceltmek midir aslında?” diye sormuş Aşkın Tuna.
Türkiye sınırları içinde konuşursak ilki daha yaygın sanırım.
Bizim aşıklar, aşk nefrete dönüştüğünde karşısındakine herkesten daha çok zarar veriyorlar.
Üçüncü sayfa haberlerinde “karısını, kocasını, sevgilisini öldürdü, bıçakladı, pencereden attı” tarzı haberlerin bu kadar çok olmasının nedeni herkesin kendi aşkını “devlerin aşkı büyük olur” şarkısının kahramanı sanması değil de ne!
Güzel kadınlar hangi ülkelerde?
Yukarıda “Cinderella feministleri kızdırdı” diye yazdım ama şimdi yazacaklarım feministleri kızdırmakla kalmayacak, delirtecek.
İnternette dolanırken rastladım bu araştırmaya.
Başlık “Dünyanın en güzel kadınları hangi ülkelerde?” gibi bir şeydi.
Merak ettim tabii.
İlk sıraya Ukrayna ve Rusya’yı koymuşlar.
Ama cümleler güzellikle başlayıp öyle yerlere gidiyor ki sormayın.
“Bu kadınlar güzellikleri ve işteki tecrübeleriyle tanınır” diye başlıyor makale.
Mail yoluyla da bir süreliğine birlikte yaşanacak kadın sipariş ediliyormuş bu ülkelerden!
İsviçre ile ilgili bölümde, bu ülkenin kadınlarının hem akıllı, hem eğitimli, hem güzel olduğu yazıyor.
Taylandlı kadınların çekici özellikleri arasında güzel, itaatkar ve utangaç olmaları varmış.
Hollandalı kadınları anlatırken “sıcak, samimi ve uzun boylu” sıfatları vurgulanmış. En çok da uzun boy üzerinde durulmuş.
Brezilyalı kadınlar için vücut güzelliği ön plana çıkmış.
Liste Lübnan, Sırbistan, Hindistan, İtalya, Kanada diye uzayıp gidiyor.
Sonuna kadar okudum Türk kadınlarıyla ilgili bir şey var mı diye.
Neyse ki bulamadım.
Kadınları “güzellik” kandırmacasıyla böyle sınıflandıran bir araştırmada yer almamız güzel olmazdı zaten.
Paylaş