Paylaş
Tayga ve Yağmur, kayağın tadını doya doya çıkardı ama biz özellikle pist başlarında resmen işkence çektik.
Dağın gece eğlencesi iyi tabii ama kayak ve güvenlik derseniz orada durmak gerekiyor.
Kayak için yurtdışı ve Kartalkaya’yı tercih edip, buradan uzak durmanın ne kadar doğru olduğunu daha da iyi anladım.
Snowboard yaparken kaybolan ve özensizlikler zincirine kurban olan Ümit Özgen’e bir kez daha üzüldüm.
Kaybolduğu yere gittim, gördüm. İki dakikalık mesafede gelen ölüm inanılır gibi değil!
Bunda Uludağ’daki yönlendirme levhalarının eksikliğinin payı büyük.
Dağdaki eksiklikler bununla bitse keşke.
Snowboard ve kayakçıların aynı yerde kayması sadece buraya mahsus olmasa da büyük bir tehlike.
Bunun bedelini bir snowboard’cunun pistte beni darmadağın etmesiyle ödemiş olmak da tatilimizin nazar boncuğu olsa gerek. şanslıymışız ki ikimiz de kazayı ufak yaralanmalarla atlattık.
Diğer yanda kopan T-bar ipleri kolaya kaçılıp, düğümlenerek tamir ediliyor ve ipler kısalıyor.
Bu durum çıkışı zorlaştırdığı gibi görülmez kazalara da yol açabilir.
Bir de piste çıkarken yaşanan angaryalar var tabii.
Uudağ’da her otelin kendine ait bir telesiyeji var ve bunların her biri için ayrı bilet almanız gerekiyor.
Bir süre sonra boynunuzdaki iplere sarılmış biletlerle boğuşmaya başlıyorsunuz.
Cansel Elçin’in Kelebek adlı bir kısa filmi vardı.
O filmden öğrenmiştim, arabaların sileceklerine takılan cezaların rüzgarda uçuşması kelebekleri çağrıştırdığından, Fransa’da cezalara ‘kelebek’ denirmiş.
Dağda boynumuza astığımız bu biletler kayarken kelebek misali uçuşup duruyor.
Bu biletler de Uludağ’da kayak yapmanın cezası olsa gerek!
Üstelik dert yüzünüze çarpan kelebeklerle de bitmiyor.
Cüzdan taşıyacaksınız ve her pist başında gişeye gidip, bilet almakla uğraşacaksınız.
Uludağ’daki bu düzensizlikten bizler kadar kayak hocaları da şikayetçi.
Otellerin bir anlaşmaya varıp, tek geçiş sistemine geçmesi isteniyor.
Hangi pist için kaç bilet alındığını hesaplayıp, sonradan bölüşmek hiç de zor olmasa gerek.
Uludağ’da her türlü eğlence için binbir çeşit organizasyon yapan otellerin, kayakçıların konforunu ve güvenliğini de düşünmesinin vakti gelmedi mi acaba?
Rap ve kapasite
Nurgül Yeşilçay’ın, “Kadri’nin Götürdüğü Yere Git” filmi için rap söylemesinin ardından Hülya Avşar da rap yapmak istediğini açıkladı.
Gülben Ergen de bunun üzerine “Ben rap yapmam, daha kapasiteli bir şeyler yapmak istiyorum” dedi.
Dalga geçiyor herhalde!
Bir rap parçası içine kaç tane şarkı sözünün sığdığını bir düşünün isterseniz.
O kadar cümleyi, öyle dinamik ritimlerle söylemek hiç kolay değil.
Ve bence ciddi anlamda kapasite gerektiriyor.
Son sözü Ceza’ya bırakayım: “Benimle senin aranda büyük bir fark var!”
Sinema değil korku tüneli
SİYAD’ın (Sinema Yazarları Derneği) mail grubunda günlerdir AFM Beyoğlu Fitaş sinemalarındaki tehlike konuşuluyor.
Gittiyseniz bilirsiniz, bu sinemanın girişi ve çıkışı korku tüneli gibi.
Sinemaların çıkışı sadece bir kişinin geçmesine izin veriyor.
Acil bir durumda, panik anında önünüzdekini ezmeniz, arkanızdaki tarafından ezilmeniz işten bile değil.
G-Mall’da “Büyü” filminin galasında çıkan yangında sinema çıkışlarında panik olunduğunda neler yaşanabileceğini görmüştük.
Yanlışların düzelmesi için acı tecrübelerin yaşanmasına gerek yok diye düşünüyorum.
Hem Beyoğlu belediyesi hem de AFM Beyoğlu Fitaş bu soruna bir çözüm bulmalı.
Paylaş