Paylaş
İlk şarkısını 14 yaşında yazan bir yetenek.
Çağın en önemli seslerinden, müthiş bir kontralto.
Gelen şöhret, hızla değişen dünyası ve iç dinamikleriyle baş ederken uyuşturucu ve alkolle tanışıyor.
Çevrenin de ona bu yolu açtığını yadsımamak gerek.
Aynı sigara gibi uyuşturucuda da arkadaş ve çevre faktörleri önemli.
Üzgün baba Amy’yi uyuşturucuyla tanıştıran bağımlı kocasından boşuna nefret etmiyor.
Amy Winehouse’un uyuşturucu kaynaklı bilinen ilk sendelemesi Belgrad konserinde, sahnede.
Sonrası, aralarında Türkiye ayağının da olduğu konser turnesinin iptali.
Ölümünün İstanbul konserinin iptalinin 1 ay sonrasında gelmesi bizdeki etkisini ve yankısını artırıyor tabii.
Niye öldü, neden öldü birden en ateşli tartışmaların merkezine oturuyor.
Oysa Amy Winehouse’un ölümü bekleniyordu aslında.
Babası “kızım böyle giderse ölecek” diyordu.
Ve işte size 2008 yılında annesinin yaptığı bir açıklama: “Kızım kendini yavaş yavaş öldürüyor. Bu bir araba kazasını izlemek gibi. Ona nasıl bir cenaze töreni istediğini ve nereye gömülmek istediğini sordum.”
Ama bence hepsinden önemlisi tüm yaşananların ve artık yaşanmayacakların aslında Amy Winehouse’un tercihi ve dünyaya başkaldırısı olması.
“Back to Black” klibindeki mezarlık sahnesi her şeyin özeti gibi.
“I am no good” da demişti Amy Winehouse, öyle değil mi?
“Dünya umurumda değil” diyerek de tepkisini haykırmıştı yaşama.
Üniversite bitirme tezimi aynı Amy Winehouse gibi 27 yaşında bir küvette ölü bulunan, rock müziğin efsanevi isimlerinden Jim Morrison üzerine yazmış ve onda da benzer bir isyana yakından tanık olmuştum.
Sizi bilmem ama ben onları anlamaya çalışıyor, seçimlerine saygı duyuyor ve şu dünyanın getirip götürdüklerine bakınca “haklılardı belki de” diye düşünüyorum.
“I am no good either Amy” demekten alamıyorum kendimi.
Ve tabii, Jim Morrison’ı anarak “this is the end, beautiful friend” diyorum.
Vay aşırıcılar!
Evin içinde sizden habersiz ama sizden aldıklarıyla yaşayan küçük insanlar olduğunu hayal etsenize.
Animasyonun büyük ustası Hayao Miyazaki’nin animasyon şirketinin son ürünü olan “Aşırıcılar”, Borrower adı verilen, sadece 10 cm. boyunda olan ve normal boyutlardaki sıradan insan evlerinin yer döşemelerinin altında yaşayan bir grup ufak insandan bahsediyor.
“Ruhların Kaçışı”, “Yürüyen Şato” ve “Küçük Deniz Kızı Ponyo” gibi filmlerde çalışmış olan yönetmen Hiromasa Yonebayashi’nin ilk filmi olan “Aşırıcılar”, Mary Norton’ın çok sevilen fantastik romanı “The Borrowers”dan uyarlanma. Ki bu roman “Aşırıcılar” adıyla ülkemizde de yayımlanmıştı. Bu harika animasyonu hayal dünyası zengin tüm yetişkinlere şiddetle tavsiye ediyorum.
HAÇİKO diyor ki...
“Mutluluk, Tanrı’nın mucizelerinden biri olan kediyi severken çıkarttığı hırıltının titreşimlerini kalbinde hissetmektir.” (Teşekkürler Ali Ulvi Uyanık)
Paylaş