Paylaş
Müslüm Baba bu kuralı bozan adam işte.
O hepimizin Müslüm Baba’sıydı, doğulusunun da, biraz geç olsa da batılısının da, arabesk sevenin de, rock dinleyenin de, hatta belki de Fazıl Say’a inat caz tutkununun da...
İtiraf edeyim, sonradan kıymetini bildim ben Müslüm Baba’nın.
Affet beni Müslüm Baba.
Onunla tanışmamı, sevmemi sağlayan Teoman’dır.
Müslüm Gürses’i Teoman’la Paramparça’yı söylediği gün aklıma farklı kaydetmiş, kendimi yakın hissetmiştim.
Ukalalıktan, arabesk alt müziktir tavırlarımdan kurtulmamı sağladığı için de kendisine hep minnet duydum.
Eski bir gazeteci ve yakın arkadaşım olan menajeri Nevzat Takmaz sayesinde onunla tanıştıktan sonra da şarkılarında, sesinde hissettiğim yaşanmışlıkları, acıları, yüzündeki çizgilerde, konuşmalarında, ruhunda yaşadım.
Bir Ömür Yetmez seni anlatmaya Müslüm Baba.
Sadece müziğiyle değil, sinemasıyla da sevdim onu.
İsyankar, Bağrıyanık, Kul Sevdası, Mutlu Ol Yeter, İtirazım Var, Anlatamadım, Ağlattı Kader, Sev Yeter, Güldür Yüzümü, Esrarlı Gözler, Küskünüm, Hasret, Oğlum gibi sinema filmlerini unutmak ne mümkün.
Aniden gitmene itirazım var Müslüm Baba.
Sensiz nasıl olacak Müslüm Baba?
Sosyal sorumluluk eşittir fotoğraf çekimi mi?
8 Mart Dünya Kadınlar Günü geliyor, hoş mu geliyor boş mu bilemedim.
Onur Baştürk dünkü yazısında çok güzel özetlemiş aslında.
Bu özel günlerde son trend “iki, üç, yerine göre sekiz (!) ünlüyü al, farklı makyaj yap, fotoğraf çek, al sana sosyal sorumluluk projesi” şeklinde ilerliyor.
8 Mart’ta da farklı bir şey görmeyeceğimizi çıkan haberlerden, fotoğraflardan anladık.
Etliye sütlüye dokunmayan, yılanın deliğine çomak sokmayan, “light” sosyal sorumluluk projelerine yenileri eklenecek.
Zaten bildiğimiz konuyu sürekli hatırlıyor, anımsıyor, duruma dikkat çekiyoruz.
Ama o kadar işte, ikinci adım yok!
Fotoğraf makinesi karşısında poz verip, arkasını dönüp gitmek yerine, daha yaratıcı, daha hedefe yönelik sosyal sorumluluk projeleri, eylemler yapılamaz mı?
Artık daha agresif olmanın zamanı geldi bence.
Biricik Suden haklı
Dün okuduğum Biricik Suden röportajında iki cümle çok hoşuma gitti.
“Amacım her günümün aynı geçmemesi, o yüzden sabit olan sadece her sabah 06.00-07.00 civarı uyanıp Yeniköy’den Sarıyer’e doğru yürüyüş yapmak” demiş.
Her günü aynı geçirmemek, yaşamı uzatmakla eş anlamda.
Bunun için de sırt çantasını alıp (ille de çok para harcamaya gerek yok diye böyle yazdım, hani seyahat için mi çalışıyoruz diyenler için) şöyle bir uzaklara uzanmak gerekiyor.
Nasılsa dönüp dolaşıp evimize dönüyoruz; ama daha zenginleşmiş, büyümüş, ruhen beslenmiş, özgürleşmiş olarak.
Yine Biricik Suden’den bir cümleyle bitireyim; “Gönlüm hep seyahatte, fakat son günüm İstanbul’da olsa iyi olur.”
Aynen katılıyorum.
Paylaş