Paylaş
◊ Ufuk, hızına yetişilmiyor. Dizi, yarışma ve film aynı anda geldi. Bu tempoda hasta olmamayı nasıl başarıyorsun? Kaç saat uyuyorsun?
- En fazla 5 saat. Son 6-7 aydır bayağı yoğun bir tempom var.
◊ Sayalım, neler var şimdi?
- İki sinema filmi var. “Geniş Aile 2: Her Türlü” vizyona girdi. Diğeri Süreç Film’le çektiğimiz “Sen Sağ Ben Selamet”. O da 16 Aralık’ta vizyona girecek. Televizyonda da “Ben Bilmem Eşim Bilir” yarışması ve “Hayat Bazen Tatlıdır” dizisi var.
◊ “Bu sene çok çalışayım” diye dilek mi diledin, ne yaptın?
- Ben aslında işkoliğim. Her sene bir hafta hiçbir şey yapmayayım, TV karşısında ayaklarımı uzatayım istiyorum ama ikinci günden sonra kurtlanıyorum. Başlıyorum evde dolanmaya. Mesela tatile gittiğimizde, Allah affetsin, üçüncü gün güneşten de, denizden de sıkılıyorum. Beden artık o kadar çalışmaya alışmış ki, onun tam tersi bir şey yaptığım zaman beyin “Dur abi, sen bizi böyle alıştırmadın” diyor. Çok şükür işler de geliyor. Ne mutlu.
◊ Eşin bozulmuyor mu? “Biraz eve vakit ayır” diyordur herhalde...
- O da artık alıştı çok çalışmama.
◊ Eşin evlenince çalışmayı bıraktı. Bir daha döner mi iş hayatına?
- Anadolu Ateşi’nde baş dansçıydı. Turneleri çok zor oluyordu. 10 sene dans ettikten sonra artık kendisi de istemedi ve bıraktı.
◊ Oğlun Eren kaç yaşında oldu?
- Ona göre 9, bize göre 8. O yaşlarda böyle oluyor ya, giderek büyütüyor yaşını. Bir de 10 yaşında cep telefonu alacağız ona.
◊ Daha almadınız mı?
- Olabildiğince ondan uzak tutmaya çalışıyoruz telefonu ve buna benzer şeyleri.
OĞLUM, BABASI KENDİSİNE KALSIN İSTİYOR
◊ İzliyor mu seni televizyonda?
- İzliyor. Küçükken beni televizyonda gördüğü zaman çığlık çığlığa kaçıyordu. “Adam hem burada hem orada nasıl oluyor” diye korkuyordu. Buna alışması uzun zaman aldı. Şimdi pek önemsemiyor. Fazla da izlemiyor. Sevmiyor. Herhalde sokağa çıkınca 15 adımda bir fotoğraf çektirmek istiyorlar ya, ondan.
◊ Sevmiyor mu o seremonileri?
- “Öf, hadi ben çekeyim de bitsin” falan diyor. Ben de ona insanları geri çevirmememiz gerektiğini, babasını sevdiklerini anlayacağı dilde anlatmaya çalışıyorum. Ama o, babası kendisine kalsın istiyor.
◊ Nasıl bir gelecek hayal ediyorsun onun için?
- Mutlaka sanatın bir dalıyla uğraşmasını istiyorum. Sanatla uğraşmak insanı korur, nefes aldırır, empati kurmasını sağlar.
◊ Senin başarının sırrı da empati yeteneğin mi acaba?
- Konservatuvarda Yıldız Kenter Hocam bize “Sokağa çıkın, yoldan geçen insanları izleyin” ya da “Ne izliyorsanız, ne okuyorsanız, sizden sadece oradaki insanların yerine kendinizi koymanızı istiyorum” derdi. Sonra izlediğim her filmde, okuduğum her kitapta “Ben bu adamın yerinde olsaydım” diye düşünmeye başladım. Ailemin içerisinde yaşanan bir olayda kendimi annemin, babamın, kardeşimin yerine koydum. Ve baktım ki hoca bize çok büyük bir anahtar vermiş. Bizim mesleğimiz de bu; bir başkasını oynuyoruz hep...
GEÇEN SENEYE KADAR İKİNCİ ÇOCUĞU İSTİYORDUK
◊ Kardeş istiyor mu Eren?
- İstiyor ama ben 41 yaşındayım, Nazan da 40. Zor... Geçen seneye kadar ciddi düşünüyorduk ama sonra üç kişi kalma konusunda uzlaştık.
◊ ‘Aile’ ne demek senin için?
- Babam “Nasıl bir ev olursa olsun, gecekondu da olabilir malikane de, o dört duvarın içerisi emin olun dışarıdan çok daha sıcak, çok daha güvenli, çok daha samimidir” derdi. Hakikaten de öyle. Biz Almanya’da üç katlı bir apartmanda kuzenlerimiz, teyzelerimiz, amcalarımızla birlikte kalabalık bir aile olarak yaşıyorduk. Hayatımın en güzel anıları, çocukluk anılarımdır mesela. Şimdiki çocuklarda o yok. Okula servisle gidiliyor, servisle geliniyor. Kapıdan alıyorsun, eve sokuyorsun.
◊ Almanya’dan kaç yaşında geldin?
- 12 yaşındaydım.
◊ Neden geldiniz?
- Biz üç kardeşiz. Ortanca kardeşim okula Türkiye’de başlasın diye ailem onu buraya, teyzemlerin yanına gönderdi. Tabii onlar çocuk hasretine, biz de kardeş hasretine dayanamadık. “Hadi gidelim” dendi.
BU MESLEĞİ SEÇMEME İLKOKULDA YAŞADIĞIM TRAVMA NEDEN OLDU
◊ Türkçeyi ne kadar biliyordun?
- Türkçe biliyordum ama araya bir sürü Almanca kelime serpiştiriyordum. Büyük travma yaşadım o yüzden. Bugün bu mesleği yapmana sebep olan şeydir Türkçemin yetersizliği. Akranlarımla sosyal hayatta adaptasyon problemi yaşamaya başladım. Onlarla anlaşamıyordum, dışlıyorlardı. Bir anda çok içine kapanık bir çocuk olmaya başladım.
◊ Ne yaptı ailen?
- Samsun Belediye Konservatuvarı’nın genel sanat yönetmeni akrabamızdı. Büyüklerimiz konuşmuş, o da “Misafir öğrenci olarak gelsin” demiş. 13-14 yaşındaydım, gittim. Sonra sahneye çıkmaya başladım. Orada alkışı duydum. Çok hoşuma gitti. Kendimi bir anda güçlü hissetmeye başladım. İçine kapanıklığı, özgüven eksikliğini orada giderdim.
◊ Mesleğindeki kırılma noktası nedir?
- Kariyerimdeki asıl kırılma noktası tabii ki “Geniş Aile”. Aslında 13 bölüm için anlaşmıştık. Çünkü BKM’nin “Benim Annem Bir Melek” dizisinde oynuyordum. O dizi sezon arası verince Necati Abi’ye (Akpınar) telefon açtım “Yaz dizisi var” diye. “Tamam” dedi. İlk başladığımda benim dizide iki repliğim vardı. Arta arta yüzde 70 oldu.
◊ Ve dizi tuttu...
- “Geniş Aile” tsunami! Reytingler çok iyi. Ama bir yandan yeni sezon geldi, “Benim Annem Bir Melek” başlayacak. Necati Abi’yi aradım, “Abi ne yapacağım?” diye sordum. “Oğlum bu dünya kupası gibidir, dört yılda bir gelir, herkese de gelmez. Sen ‘Geniş Aile’de devam et” dedi. Başkası olsa adım kadar eminim “Sözleşmem var” der, keser atardı. O yapmadı, destek oldu.
◊ Dizi neden tuttu sence?
- Oradaki o karikatür dili büyük ses getirdi. Sokaktaki insanlar dizideki gibi konuşmaya başladı. Bir de 108 bölüm boyunca hiçbir espriyi tekrarlamadı senaristlerimiz.
◊ Senin hayatında ne değiştirdi?
- Hayat standardımı değiştirdi.
◊ Süründün mü bu işte bir yerlere gelene kadar?
- Tabii canım. Evliliğimin ilk yıllarında maddi olarak zorlandım. Bizim sektörü bilirsin bir iş biter, belki diğer iş bir sene sonra gelir. Bir de tanınmıyorsan, ünlü değilsen aylarca beklersin. Ben de çok zorluklar yaşadım zamanında. Bakkala görünmemek için arka yoldan gittiğim oldu. Hatta Allah affetsin bir gün sete gitmek için halk otobüsüne şimdiki parayla 25 kuruş eksik verip geçmiştim. Çok yürüyerek gittim mesela. Ama ayakta durduk.
HER ZAMAN DUAMI DÜRÜST DİLERİM
◊ Ayakta kalmanı neye bağlıyorsun? Neyi doğru yaptın sence?
- Duamı dürüst dilerim her zaman. “Önemli olan yere düşmek değil, bir kez daha ayağa kalkmaktır” demişler. Böyle lafları severim. Farkındaysan gece en karanlık olduktan sonra gün doğar. Önce en karanlık olur, sonra gün olmaya başlar. Sabretmek, dua etmek lazım. Şans da çok önemli.
Setteki ismim Jeneratör Ufuk
◊ “Geniş Aile”deki o bıçkın delikanlıdan ne kadarı var sende?
- Özel hayatımda çok sakinim. Sektördeki arkadaşlarım da bu duruma şaşırır. Hatta yeni bir işe başladığımızda benden negatif elektrik alırlar. Kendi halimde olduğumdan burnu büyük gibi de görürler. Oysa kusur etmem saygıda. Sette ismim ‘de Jeneratör Ufuk’tur. Çünkü sete ilk jeneratör gelir. Ben vaktinden de önce gelirim.
◊ Alman disiplini...
- Çok disiplinliyimdir. Asla ezbersiz hareket etmem. İlk başlarda insanlar beni yanlış tanırlar haklı olarak. Ben de olsam bana ukala derim. Ama sonra sahnede gördükleri zaman “Bu adam herhalde ruh hastası. 5 dakika içerisinde nasıl böyle olabilir” diyorlardır eminim. Yarışmada da öyle. “Ben Bilmem Eşim Bilir” inanılmaz bir adrenalin, inanılmaz bir heyecan. Ama her oyun arası dinlendiğiniz bir yer var mesela, oradayken kapatıyorum kendimi. İlk başta uyuz olanlar da vardı hakikaten. Sonrasında beni tanıdılar, kalbimi tanıdılar, ben kendimi anlattım, o yüzden şimdi sıkıntı yok.
İLK FİLMDEN DAHA KOMİK
◊ “Geniş Aile 2: Her Türlü” adı nereden geliyor?
- Bizim dizinin dillere pelesenk olan kalıplaşmış lafları vardı. Mesela Cevahir’in “Yapıştır” lafı vardı. Bülent Çolak’ın oynadığı Ulvi karakterinin de “Her türlü” lafı meşhurdu. İlk filmin adı “Geniş Aile: Yapıştır”dı. İkinci filmde de “Her Türlü”yü kullandık. Üçüncü filmde de belki Fırat’ın (Tanış) bir lafını kullanırız.0
0
◊ Hikayesi nedir bu yeni filmin?
- Biz bu kez bir kumar hadisesine karışıyoruz. Büyük bir borca giriyoruz ve bu borcun üç gün içerisinde ödenmesini isteyen mafyöz bir abi var. O abi Zekai’nin sevdiceği Pırıl’ı alıkoyuyor. Biz de bu borcu ödemek için Zekai’nin bulduğu rulet hilesini yapmak üzere Kıbrıs’a gidiyoruz. Başımıza inanılmaz şeyler geliyor. “Ocean’s Eleven”dan tut da “Hangover”a kadar gidiyor hikaye. Ciddi anlamda aksiyon var filmde. Bir gün sabahın köründe denizde muzun üzerine çıktık beş kişi ve güneşin son damlasına kadar kaldık. Temmuz sıcağında elimiz koptu. Bir de Gyrocopter’e bindik, havalandık.
◊ Üstelik senin yükseklik korkun varmış...
- Evet. Aslında biraz da klostrofobim var. O bindiğimiz şey küçücük.
Ve ona binip sabahtan akşama kadar ‘in-kalk’ yaptık. İnanılmazdı. Yağlı güreş de var filmde bu arada. İlk filmden daha iyi, daha komik oldu bence.
İLİŞKİLERDE EN BÜYÜK PROBLEM BİRLİKTE VAKİT GEÇİRMEMEK
◊ Yarışma teklifi ilk geldiğinde ne hissettin? Başka bir sunucuyla tutmuş bir formatı sunmak konusunda tereddüdün oldu mu?
- Olmadı. Çünkü şimdi yeni bir format var; “Ben Bilmem Eşim Bilir Evi”. O evden çıkan dört yarışmacı, finalde benim sunduğum yarışmada yarışıyor, kazanana araba veriyorum.
◊ Bu yarışmadan sonra erkekler ve kadınlar hakkındaki düşüncelerinde neler değişti?
- Ben evliliklerde en büyük problemin birlikte kaliteli vakit geçirememekten kaynaklandığını öğrendim. Ben de evliyim, 11’inci yılım. Yeri geliyor bazen eşim Nazan’la iki gün görüşemeyebiliyoruz iş yoğunluğundan. Sonra başka insanlara bakıyorum; kadın da erkek de çalışıyor, trafik, çocuklar, ödevler, yemek derken görüşemiyorlar. O yüzden yarışmacılara “Ben Bilmem Eşim Bilir evine girince ne değişti?” diye soruyorum. Bu evde hiç olmadıkları kadar birlikte vakit geçiriyorlar çünkü. Cep telefonları da ellerinden alınıyor. Adam 30-40 yıldır evli ve diyor ki; “Ben karımı şimdi tanıdım.” Çok şey gördüm. Bu kadar vakit geçirdikten sonra eşine tekrar âşık olan ya da ayrılma noktasına gelenler de oldu.
Paylaş