Oscar adayı olacak bir oyuncu ve nefes kesen bir soygun sahnesi görmek istiyorsanız, şu anda vizyonda olan “Hırsızlar Şehri” (The Town) filmini es geçmeyin.
“Hırsızlar Şehri”, 1990’larda Amerika’nın en fazla banka soygunu gerçekleşen şehri olarak bilinen Boston, Georgetown’daki soygunları ve bu soygunları gerçekleştiren çeteyi konu alıyor. Bu çetenin diğerlerinden en belirgin farkı, lideri Doug’ın zekası ve muhakeme yeteneği. Ama Doug, soydukları bankanın genel müdürü Claire’e aşık olunca hem kendi hem de çetesinin hayatı bir anda değişiyor. Oyuncular arasında en parlağı, geçen yıl Oscar’lı “Ölümcül Tuzak” (The Hurt Locker) filmindeki oyunculuğuyla En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar adayı olan Jeremy Runner. “Ölümcül Tuzak”ta Amerikan askerini oynayan Runner, şimdi de çetenin isyankâr ve sorunlu elemanı Jem rolünde etkileyici bir performansla çıkıyor karşımıza. Zaten Runner, bu rolle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Altın Küre’ye aday oldu bile. Oscar’da da benzer bir adaylık alması kuvvetle muhtemel. Jem’in kız kardeşi, Doug’un eski sevgilisi, uyuşturucu bağımlısı Krista rolündeki “Gossip Girl” ünlüsü Blake Lively’yi de bir kenara not etmekte fayda var. Başrolde izlediğimiz Ben Affleck, senaryo yazarları arasında olduğu gibi aynı zamanda bu başarılı suç filminin yönetmeni de. Filmde benim favori sahnem, güvenlik kameralarının sessiz ve siyah beyaz görüntüleriyle harmanlanarak perdeye yansıtılan banka soygunu. Bir soygun sahnesine gerçeklik duygusu katmanın en doğru yolu güvenlik kamerası çekimleriyle birlikte vermek. İnternette ya da televizyonda soygun sahnelerini güvenlik kamerası görüntüleriyle izlemeye alışığız ne de olsa.
Mor güvercinler
Biz de reklamcılar çok yönlü düşünür, eğriyi, doğruyu tartar diye bilirdik. Her zaman öyle olmuyor demek ki. Son World Card reklamından anlamış olduk mesela. Zeki Alasya güler yüzlü polis amirini oynuyor. Sevimli animasyon karakter Vada da ona eşlik ediyor. Buraya kadar her şey tamam. Olay bundan sonrasında kopuyor. Amirin mor tüyler uçuşan odaya girmesiyle senaryo zıvanadan çıkıyor. Memur amirine “Amirim bu arkadaşı Sultanahmet Meydanı’nda güvercinleri mora boyarken yakaladık” diyor. Amir önce bir kızıyor. Ama Vada dilinden anlayan memur World ile yapılan alışverişlerin avantajlarını anlatmaya başlayınca yumuşuyor; “aferin, bırakın bu adamcağızı kampanyasına devam etsin” diyor. Sen güvercinleri mora boya, hayvanlara eziyet et, polisten ceza yerine aferin al. Bu reklam hem hayvan haklarına hem de emniyet teşkilatına hakaret değil de nedir şimdi!
Yeni yıldan ne bekliyorum
Yeni yıldan ne bekliyorsun sorusunu cevaplamayanı 2011’e almayacaklar herhalde. Oturup, düşünmek zorunda kalınca bir şeyler geliyor insanın aklına. Neler mi? Sadece kendim için değil, tüm sevdiklerime sağlık, mutluluk, başarı ilk üçüm, olmazsa olmazım. Dünyada ve ülke içinde barış ortak dileğimizdir diye düşünüyorum. Gerisi ise herkese göre değişir, özeldir. Benim gökten kendi payıma düşecek üç elma için ayırdıklarım ise şunlar: Hayvan hakları için yapacaklarımın, yazacaklarımın etkili olması, İstanbul ve Türk sineması adına önemli bir yerde duracağını düşündüğüm ve içinde yer almaktan şimdiden gurur duyduğum film projesinin gerçekleşmesi, Buddy (en sadık dostum, ilk göz ağrım, canım kadar sevdiğim köpeğim) ile Meeko’nun (sokaktan evimize gelen kar beyazı kızımız, biraz yaramaz, nazlı kedicik) barışması, ömür boyu iyi geçinmesi...