Paylaş
İstanbul Film Festivali’nde izlediğim, Atom Egoyan’ın Chloe (Türkçe’ye Büyük Hata olarak çevrilmiş) adlı filmi salondan çıkan herkesi sersemleterek yolladı evlerine.
Kadınsal kıskançlıklar, güvensizlikler, yapılan yanlışların sonu nerelere varabiliyor, açıkça gördüm filmi izlerken.
Salı gecesi gala gösterimine gittiğim Chloe, kocasının onu aldattığını düşünüp, onu test etmek için para ile bir fahişe tutan ve sonrasında gelen zincirleme hatalarla hayatı kâbusa dönüşen bir kadının hikâyesi.
Atom Egoyan’ın en rahat izlenen filmi olan Chloe, vizyona girdiğinde gişede de başarılı olacak entrikalarla dolu, gerilimli, sağlam bir yapım.
Tokat yemiş hissi uyandıran filmde başrolleri Julianne Moore, Liam Neeson ve Amanda Seyfried paylaşıyorlar.
Chloe bu gece Nişantaşı City’s’de ve yarın gece Kadıköy’de 21.30’da tekrar gösteriliyor.
Şiddetle tavsiye ederim.
Yunuslar, Japonya’nın kara lekesi
Benim yolum bu gece 19.00’da Beyoğlu sinemasında The Cove’a düşer.
Louie Psihoyos’un yönettiği yunus katliamını anlatan bu Oscar’lı belgeseli köşemi okuyan herkes artık çok iyi biliyor.
Sonunda filmi göreceğimiz o büyük gün geldi.
The Cove için Japonya’nın Midnight Express’i diyenler çoğunlukta. Yönetmen Psihoyos ise her yıl yaklaşık 23 bin yunusun öldürüldüğü Japon balıkçı kasabası Taiji’ye gitmenin bir Stephen King romanı okumak gibi olduğunu söylemişti.
Öldürülen bu yunusların etlerinin (ki bu etler fazlaca civa içerdiğinden insanlarda hafıza kaybından beyin fonksiyonlarının bozulmasına kadar pek çok hastalığa neden oluyor) Japon marketlerinde balina eti niyetine satıldığını da.
Film de sanırım bu romanın beyazperde uyarlaması gibi. Öyle ki Japonya’nın itibarı The Cove’dan sonra kolay kolay toparlanamaz bile deniliyor.
Filmi izleyince karar vereceğiz tabii ama hayvanseverler olarak boğa güreşleri nedeniyle ıspanya’ya uyguladığımız turistik protesto bu filmden sonra Japonya için de geçerli olabilir.
Yunus katliamı Japonya için bir kara lekedir ve bu katliam durmadığı sürece hayvanseverler Japonya’ya her türlü kişisel ambargoyu uygulayacaktır.
The Cove bu gece 19.00, yarın 11.00 ve cumartesi 21.30’da Beyoğlu sinemasında.
Filmi izleyenlerin görüşlerini, duygu ve düşüncelerini bekliyorum.
The Cove ve yunus katliamı ile ilgili yazılarım sürecek.
Bal’ı izlerken sakin olun
Berlin’de Altın Ayı alan ve yarın vizyona girecek olan Semih Kaplanoğlu imzalı Bal’ı geçen günkü basın gösteriminde izledik.
Bal, bal gibi güzel bir film.
Bir erkek çocuğunun babasıyla olan ilişkisi, çocukluktan yükleri ağır olan evin erkeği konumuna erken geçişi ve o çocuğun iç dünyası öyle güzel ve dokunaklı anlatılmış ki.
Görüntüler (Çamlıhemşin’in şahane doğası), kurgu, oyuncular (özellikle de küçük Yusuf’u canlandıran Bora Altaş şahane) ve şiirsel anlatımın insanda hissettirdiklerini anlatmak için kelimeler yetersiz gerçekten de.
Ama, ‘ama’sı var işte.
Durağan görüntüleri, ağır temposu, metaforik anlatımıyla Bal izleyiciyi fazlasıyla zorlayan bir film.
Gidin, görün diye tavsiye ederim ama salondan çıkarken arkamdan iyi şeyler söylemeyenler olacaktır.
Hatta “Bu nasıl film?” diye gişeye gidip parasını isteyenler bile olabilir.
Ama olsun, ben yine de söylüyorum, Bal iyi film, güzel, film, şahane film.
Temposunun ağırlığına isyan etmem, kalp atışlarımı filmin ritmine uydurur, sakin olur, keyfini çıkarırım derseniz, mutlaka izleyin.
Paylaş