Paylaş
Serinin açık ara en kötü, en sıkıcı, en geçiştirilmiş filmi.
Kitapların ikiye bölünüp sinemaya uyarlanmasının asla iyi sonuç vermediğinin bir başka örneği. Diğeri Alacakaranlık Kuşağı.
Filmi Jennifer Lawrence aşkına izleyeceklere iyi haber...
Bol bol yakın çekim Jennifer karesi var, hatta bu film tamamen onun yüzü üzerine kurulmuş diyebilirim.
Hakkını yemeyelim, güzel kadın tabii.
Bu arada merak edip Jennifer Lawrence kaç yaşında diye baktım: 24 yaşında.
Bu yaşta bu şöhret!
Gişe canavarı bir serinin başrolü, Oscar, Altın Küre, Bafta...
Helal olsun.
Filmin o muhteşem soundtrack’inde ve Katniss’in şarkısında da duralım.
Hala etkisindeyim...
The Hanging Tree adlı bu şarkı Katniss’e babası tarafından ölümünden hemen önce öğretilmiş.
Ama ailesi karanlık sözleri nedeniyle şarkıyı söylemesini yasaklamış.
Filmin bu bölümünde Katniss şarkıyı nehir kenarında mırıldanmaya başlıyor ve bu şarkı kısa sürede herkes tarafından söylenmeye başlayarak ayaklanmanın şarkısı oluyor.
Jennifer Lawrence bu şarkıyı söylemek için tüm gün uğraşmış, hayli zorlanmış, hatta ağlamış bile.
Ama sonunda gerçekten de güzel ve etkileyici bir şekilde söylemiş.
Are you, are you, coming to the tree...
Yağmur, trafik ve gişe
Yağmurun en çok iki şeye etkisi var: Trafik ve gişeye.
Pazar tüm gün boyunca İstanbul’da trafik hafta içinin en yoğun saatlerini aratmıyordu.
Bu insanlar dışarı arabayla gezmeye çıkmıyor tabii.
İşe gitmediklerine göre istikamet sıcak, korunaklı, her şeyin, gezme, tozma, yeme, içme ve eğlenmenin bir arada olduğu alışveriş merkezleri oluyor.
Alışveriş merkezlerindeki eğlencenin hedefinde tabii ki saha çok sinemalar var.
Ben bu yazıyı yazarken gişe rakamları açıklanmamıştı ama tahminimce bu hafta sonu sinema yapımcılarını mutlu etmiştir.
Kraliçe belli, kral kim?
Hülya Koçyiğit’le yaptığım röportajda Türk sinemasının en fazla ödül alan kadın oyuncusunun kendisi olduğunu yazmıştım.
En bol ödüllü erkek oyuncu kim diye soranlar oldu?
Açıklıyorum: Tarık Akan.
Onlara ödüller kral ve kraliçesi deniliyor.
Rekorlarını geçen olmadı henüz.
Duyarlılıkları duyurmak
Turgut Özal, Hülya Koçyiğit’i politikaya girmeye şu sözlerle ikna etmiş: “Ben çıkar halkın önüne bir meseleyi üç saat anlatırım, beni sadece dinlerler. Ama siz çıkarsınız, iki cümleyle anlattığınız şeyi hem anlarlar, hem inanırlar hem de harekete geçerler. Sanatçının böyle bir etkisi vardır.”
Yerden göğe haklı rahmetli.
Politikayı bilmem, tercih meselesidir tabii, ama sanatçıların bu güçlerini kullanarak duyarlılıklarını duyurmalarını, sosyal sorumluluk projelerinde yer alarak büyük kitleleri etkilemelerini ben de çok doğru buluyorum.
Paylaş