BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan hem doğru hem de güzel olanı yaptı... Belli ki, yoğun bir iç muhasebesinden sonra, duygularını geri plana atıp Papa 16. Benedikt’i Ankara’da, üstelik uçağın merdiven dibinde karşıladı. Bunu izleyen dakikalarda da -benim değil Cumhurbaşkanı’nın konuğu dediği- Türkiye’nin konuğuna, bir Başbakan’a yakışan sözler söyledi.
Bilirsiniz, Büyük Atatürk’ün Çanakkale’de hayatını kaybeden İngiliz, Avustralya, Yeni Zelanda vs. müttefik devlet askerleri için söylediği güzel bir söz var. Özetle:
"Onlar hayata bu topraklarda veda ettiler. Bu topraklarda yattıkları sürece, onlar da bizim evlatlarımızdır" diyor.
Papa 16. Benedikt de, bu topraklara ayağını bastığı andan itibaren bizim konuğumuzdur. Onun geride kalan eylül ayında Almanya’da sarf ettiği ve İslam dünyasını derinden yaralayan sözleri bu gerçeği değiştirmez.
O sözlerin ayıbı da bize değil kendisine aittir.
Papa 16. Benedikt’in Türk halkından sevgi tezahüratı beklemeyecek kadar akıllı olduğundan eminiz. Keza bu halkın -demokratik hak çerçevesinde kalan protestolar dışında- olumsuz bir muamele yapmasını da beklemiyoruz.
Papa 16. Benedikt’in ziyaret ettiği ülke ve onun halkı hakkında iyi sözler söylemesi, asgari nezaket gereğidir. Nitekim Papa 16. Benedikt’in Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olmasına karşı çıkan sözlerini anımsıyoruz. Dün Ankara’da "Türkiye’nin AB’de yeri vardır" demiş olmasını da zoraki bir beyan sayıyoruz.
O nedenle Papa 16. Benedikt, resmen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in konuğu olarak yurdumuza gelmesine rağmen herkes biliyor ki, aslında Fener Rum Ortodoks Patriği 1. Bartholomeos’la yapacağı buluşmaya önem vermektedir.
Bu gerçeği göz önünde tutunca anlaşır ki Papa 16. Benedikt’in ziyareti "Hıristiyan-Müslüman" dünyaları arasındaki açıklığı değil Katolik ve Ortodoks kiliseleri arasındaki açıklığı gidermek amacıyla yapılmaktadır.
Ancak Papa’nın, Hıristiyanlar arasındaki ilişkileri kuvvetlendirmek isterken kendisini ağırlayan ülke kamuoyunun duyarlı olduğu konularda konuşup yeni gerginlikler yaratmayacağını ummak gerekir. Bunlar bilindiği gibi Fener Patriği Bartholomeos’un "Türkiye Devleti benim ekümenik Patrik olduğumu kabul etsin" şeklindeki talebiyle "Heybeli Ada’daki Ruhban Okulu’nun açılmasına izin verilmesi" meselesidir.
Aslında birinci konuda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin herhangi bir kimseye yanıt vermesini gerektiren herhangi bir yanı yoktur. Patrik Bartholomeos’a "ekümenik" diyenlere Türkiye itiraz etmemekte ama Patrik Bartholomeos’un pek sevdiği bu unvanı kullanmamaktadır. Çünkü Patrikhane öncelikle Türkiye yasalarına tabi bir kurumdur. Bu yasalar içinde bir kurumun "ekümenik"liğini tanımayı gerektiren hiçbir hüküm yoktur.
Ruhban Okulu konusunu çok yazdık. Orada Patrik Bartoholomeos düpedüz "Bize yasaların üstünde bir hak tanıyın. Başka yüksek okullardan farklı bir durum yaratın" diyor. Kısaca kendi konumunu ve Patrikhane’yi yasalarımızın üstüne çıkartmayı istiyor. Papa Benedikt’in o nedenle bu ihtilaflı sulara girmemesi iyi olur.