HABERTÜRK televizyonu dün sadece tüm medya dünyasını değil, başta siyasi partiler olmak üzere hepimizi yakından ilgilendirilmesi gereken bir tartışma başlattı. Onlar uyarmasaydı ihtimal biz de atlayacaktık.
Konunun özünde Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) milletvekili seçim kampanyası döneminde yazılı basınla sözlü, görüntülü ve sanal basının (internet gazetelerinin) "neyi nasıl yayımlayacağına" ilişkin bir kararı var.
Ayrıntıya girmeden belirtelim:
YSK’nın verdiği -bizce çok haksız- bu karar nedeniyle dün ne oldu biliyor musunuz?
Dün öğle saatlerinde haber ajansları ile radyo ve televizyon kanalları "Cumhurbaşkanı Sezer, Anayasa’da değişiklik yapılmasına ilişkin yasanın halk oylamasına (referanduma) sunulmasına karar verdi" diye, birbiriyle yarışırken, CNN Türk televizyon kanalı "Deniz diplerindeki canlıların yaşamını konu alan" bir belgeseli yayımlamaktaydı.
Meğer, daha önceki yıllarda da verdiği "hem yanlış veya haksız hem de kesin" kararlarla şöhret olan YSK, bir yayını nedeniyle CNN Türk’ü "üç program durdurma" cezasına çarptırmış.
Cezanın nedeni de "Başbakanlık Toplu Konut İdaresi’nin 12 Mayıs 2007 tarihinde Erzurum’da yaptığı anahtar teslim törenini canlı olarak yayımlamak" imiş. Çünkü CNN Türk böylece "siyasi partiler arasında gözetmesi gereken fırsat eşitliği kuralını çiğnemiş"miş.
Oysa o olay Başbakanlık tarafından düzenlenmiş bir tören... Gerçi gazeteler de "Başbakan seçim kampanyasını Erzurum’da açacak" demiş ama, ortada bir kamu kurumunun haber değeri olan bir olayı var. Radyo, TV yahut gazete onu vermeyip neyi verecek?
Bu tuhaf durumu doğuran gerçek şu:
Yasalar seçim kampanyası döneminde yapılan yayınları kurallara bağlama yetkisini Yüksek Seçim Kurulu’na vermiş. Yayınların onun koyduğu kurallara göre yapılıp yapılmadığını izleme görevi de RTÜK’e ait.
Ancak RTÜK’ün kararlarına karşı yargıya gitmek mümkün.
Oysa YSK kararları kesin. O nedenle karar ne kadar haksız da olsa uymaya mecbursunuz. Nitekim CNN Türk de onu yapmış.
Peki yasanın hükmü ne diyebilirsiniz. Yazalım:
İlgili yasanın 61’nci maddesine Tansu Çiller hanımın Başbakanlığı döneminde eklenen bir hükümle, "Seçimin başlangıç tarihinden (yani bu defa 4 Mayıs’tan) itibaren yazılı, sözlü ve görsel basın ve yayın araçları ile (...) bir siyasi partinin veya adayın lehinde veya aleyhinde veya vatandaşın oyunu etkileyecek biçimde yayın yapılması (...) yasak"lanmış oldu. Bir başka deyişle yasa koyucu bizden "yumurtasız omlet yapmamızı" istedi.
Böylece biz de o sayede dünya demokrasi -belki de mizah- tarihine, oy verilecek insanlar veya partiler hakkında serbestçe bilgi edinmenin yasak olduğu bir seçim modeli hediye etmiş olduk.
Yüksek Seçim Kurulu şimdi asrın harikası olan bu muhteşem hükmü uyguluyor. Ama uygularken de yanlış yahut haksız karar veriyor.
Bu olayla yani "seçim döneminde medya dünyasına uygulanan veya uygulanması gereken kurallar"la ilgili söylenecek daha pek çok şey var. Ama şimdilik burada keselim.