ÜNİVERSİTELERİMİZİN bilimsel bilgi üretme konusunda tüm dünyada 19’uncu sıraya çıktığını bugünkü gazetelerde Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan okurken yanında olup yüzüne bakmayı isterdik. Yedi sekiz ay önce "Dünyadaki 500 üniversite arasında neden bizimkiler yok" türü bir cümleyle tarizde bulunan Erdoğan, mahcup mu olurdu, sevinç mi duyardı, görmeye değerdi.
Tahminimizi söyleyelim:
Mahcubiyet duymazdı ama hiç de memnun olmazdı. Özellikle yeni kurulacak 15 üniversite rektörünü belirleyip Cumhurbaşkanına empoze etme tertibinin Anayasa Mahkemesi tarafından bozularak yetkinin Yüksek Öğretim Kurumu’na (YÖK) bırakılması canını çok sıktığı için, üniversitelerin başarısı bir yana, isimlerini dahi duymak istemezdi.
Nitekim Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) TBMM Grup Başkan Vekili Salih Kapusuz, Genel Başkanının kızgınlığını yansıtan şeyler söylemiş. YÖK’ün 15 üniversiteye yakın yerlerdeki üniversitelerin rektörlerini, yeni kurulacakları da tedvirle (çekip çevirmekle) görevlendirmesini, "başka üniversite hocalarına karşı güvensizlik" gibi algılamış:
"YÖK eğer bu kadar hevesliyse, bir rektöre iki görev değil, bütün rektörleri bir kenara atmalı, kendi kafasına, gönlüne hoş gelen bir rektörü kral gibi atamalıdır. Bu kadar üniversiteye, bu kadar rektöre ne gerek var, herhalde yaklaşım budur. Böylece bütün üniversiteler YÖK mantığına göre tek bir elden yönetilmeli, tek tipleştirilmeli, üniversiteler tek bir rektör tarafından istediği gibi şekillendirilmelidir. Bu anlayışa en yakışan tavır da bu olur" demiş.
Gördüğünüz gibi, incir çekirdeğini doldurmayan laflar bunlar. İncir çekirdeğini doldurmuyor ama üniversitelere ne kadar derin bir -hadi düşmanlık demeyelim- kızgınlıkla dolu olduklarını göstermeye yetiyor.
Sebep basit:
Becerebilselerdi, yeni üniversitelerin rektör adaylarını Milli Eğitim Bakanı ile Başbakan belirleyecek, her rektörlük için sunulan 2 isimden birini Cumhurbaşkanı 2 yıl görev yapmak üzere atayacaktı.
O kardeşimiz de, bugünkü iktidarın zihniyetine uygun bir kadrolaşmayla üniversiteleri medreseye çevirecekti.
Sırf Fiskobirlik yönetimini ele geçirmek için bile ter ter tepinen bir iktidarın, yeni üniversiteleri kurma görevini hangi zihniyetteki insanlara vereceğini Cumhurbaşkanı bilmiyor mu? Daha önce yani 1992’de yeni 22 üniversite kurulurken o zamanın hükümetine bırakılan yetkinin ne kadar kötü kullanıldığı -böylece göreve gelen laik cumhuriyet düşmanlarını daha sonra üniversitelerden temizlemek için eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz’ün ne büyük mücadeleler verdiği- unutuldu mu?
Anayasa o nedenle tayin işine hükümet burnunu sokmasın diye azami dikkati sarf etmiş. Üniversitelerin özerkliğini korusun diye de YÖK’ü kurmuş. Bu durumda -üstelik bu zihniyette bir iktidara- o yetkiler emanet edilebilir mi?
Nitekim Yüksek Mahkeme çıkarılan yasanın Anayasa’ya aykırılığını görünce tereddüt etmedi. Yetkiyi çok yerinde kararla orayı bilen fakat seçimde gözü olmayan "mevcut rektörlere" bıraktı.
AKP iktidarı istediği kadar kızsın... Biz YÖK’ü kutluyoruz.