Yine polis

İSTANBUL Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, komşumuz Yunanistan’daki olayları öğrenince sanırız mutlu olmuştur.

Öyle ya... Polis, gösteri yürüyüşü yapanlar içinde 16 yaşındaki bir çocuğu öldürdü diye Atina ve Selanik’te olaylar çıktı. Gençler birçok araba yaktı, bankalara, marketlere saldırıldı. İşyerleri ateşe verildi.

Cerrah’ın mutlu olması için iki sebep var:

Önce bizim gençler, "Bir çocuk, polis kurşunuyla öldürüldü" diye kendiliklerinden ayağa kalkmazlar. Onların ayağa kalkması için arkalarında "ağabey" gibi birileri yahut ortalığı karıştırmak için fırsat gözetleyen birtakım örgütler olması gerekir. Çünkü bizde insan haklarına sahip çıkmanın, hukuk devleti kavramını korumanın, demokrasinin sokak düzeyinde değeri pek yoktur. O yüzden bizim polis, sokaktaki fevri gençlerden üçünü beşini yakalayıp nezarete atsa bile meselenin orada bitmediğini bilir. Eğer "Bunların merkezini de basın" emri almazsa ileri gitmez. Emir alınca, kıra döke orayı da basar ve adaletten önce cezayı kendisi verir. Adalete de, cezanın polisten artan kısmı kalır.

İkincisi, polisin sadece bizde değil komşuda da tepki ile algılanan bir örgüt olması, Cerrah’ı yalnızlık duygusundan kurtarmış olmalıdır.

Ama bunlar, Celalettin Cerrah’ın -aslında onun adını veriyoruz ama bu lafların doğru muhatabı Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kaan Köksal olmak gerekir- durumunu ve polisin hukuk tanımaz davranışlarıyla ilgili gerçekleri değiştirmiyor.

Nitekim, çalıştığı gazinodan "polis yelekli" kişiler tarafından saçından sürüklene sürüklene bir arabaya tıkılan, sonra ırzına geçilen kadınla ilgili olayda, "Polisim diyenlere oradakiler kimlik sorsaydı" diyecek kadar İstanbul ve polis gerçeğinden habersiz görünen Cerrah’a "Görevini yaparken önce kendi kimliğini açıklamadığı için şimdiye kadar kaç polis cezalandırıldı?" şeklindeki sorumuza hálá yanıt vermedi.

Cerrah’ın vermediği bilgiyi bakalım Emniyet Genel Müdürlüğü veya İçişleri Bakanlığı -olayı ve zamanını belirterek- verebilecek mi?

Onu öğrenebilirsek bir önceki yazımızda geçen "Bizim polisin asıl marifetinin yasaları hiçe saymak olduğunu bilmeyen mi var?" şeklindeki cümleyi eleştiren emniyet mensuplarının haklı olabileceğini dikkate alacağız.

Söz konusu eleştiriyi yapanlar, benzeri her konuda her kurumun dile getirdiği bir argümanı kullanıyorlar. "Her kurumun, her mesleğin içinde çürük meyvelerin olacağını" savunuyorlar. "Gazeteciler içinde yanlış yapan yok mu?" diye de soruyorlar.

Söyleyelim... Gazetecilerin içinde de çürük, hatta çok çürük olanlar var. Ama her gazeteci kendi sicilini, kamuoyu önünde yazar. O yüzden çürükler kolay tasfiye edilir. Kalan da hep azınlıktır. Oysa polislik gibi dışa kapalı mesleklerde eğer "yanlış yapan" çoğunlukta olursa, orada artık çürük meyve lafı edilmez. Orada "sağlam meyve"lerin tasfiye edilmesidir söz konusu olan.

Kimse ne kendisini ne kamuoyunu aldatmaya kalksın!

Yunan polisini bilmiyoruz. Ama bizimki ile her gün iç içe yaşıyoruz. Bizimkinin "A"dan "Z"ye düzelmesinin kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğunu -herkes gibi biz de- biliyoruz. Polisi iyi olmayan bir ülkede hukukun da, demokrasinin de yaşamayacağına inanıyoruz. Konu üzerinde onun için ısrarla duruyoruz.



Yazarın Tüm Yazıları