ANLAŞILAN daha geçen hafta "Irak’ın Kuzey bölgesine askeri bir harekát yapabilmesi için Silahlı Kuvvetlerimize izin verilmesi" amacıyla TBMM’de yapılan görüşmelerde hükümet adına söylenenleri pek de ciddiye almaya gerek yokmuş.
Oysa biz hükümet adına konuşan ve "Terör örgütleri uluslararası politikanın bir enstrümanıdır, arkasında bir veya birden fazla devlet ya da uluslararası güç yoksa, bu şer odaklarının bir günden fazla yaşama şansı da yoktur. (...) Bunun en güzel örneği de PKK’dır" diyen Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’i ciddiye almıştık.
Ve hükümetin "PKK’nın lider kadrosuna dahil 15-20 teröristin -Irak veya ABD tarafından- yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesi" halinde bununla tatmin olacağını hiç düşünmemiştik.
O gün sadece TBMM üyelerine değil tüm dünyaya hitaben hükümet adına, "Bugüne kadar terörle mücadelemizde hiçbir ülkeden doğru dürüst, yeterli destek görmedik" diyen Cemil Çiçek’i, aynı gün CHP adına konuşan emekli Büyükelçi, İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ’ın sözlerini "memnuniyetle karşıladıklarını" söyleyen Cemil Çiçek’i, "Terörle mücadeleyi bir devlet politikası" olarak gördüklerini vurgulayan Cemil Çiçek’içok önemsemiştik.
Eğer o sözler hükümet -hatta devlet- adına ifade edildiyse, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın önceki gün gazetecilere, "Kuzey Irak’taki eğitim kamplarının dağıtılması ve buralardaki PKK yöneticilerinin teslim edilmesinin Türkiye için tatmin edici olacağını" söylemesini ve hatta PKK’lılara "dağdan inin Meclis’e gelin" anlamında bir çağrı yapmasını nasıl açıklayacağız?
Amacı bu kadar küçülten ve sınırlayan bir hükümetin "Süreci başlatmış bulunuyoruz. Aynı kararlılıkla devam ettiriyoruz" demesine siz olsanız inanır mısınız?
Nitekim önce Türkiye’nin sahiden bir şeyler yapacağını sanıp korkan, kendisi yerine yeğeni Neçirvan Barzani aracılığıyla "Lütfen üstümüze gelmeyin" mesajları veren Mesut Barzani, Türk hükümetinin konuyu sulandıracağını anlayınca hemen babalanıp diş gösterdi. Dünkü gazetelerde bildirildiğine göre, "Türkiye’nin sınır ötesi operasyon düzenlemesi halinde kendilerini (oysa tezkerede Silahlı Kuvvetlerimize saldırılmadıkça Barzani’ye bağlı kuvvetlere tek bir kurşun atılmasına izin veren tek kelime yok) savunmakta kararlı olduklarını" söyledi. Kullandığı dil de ilginç, "Bütün taraflara samimi olarak söylüyoruz. Eğer bölgeye yahut Kürdistan deneyimine (bu ne demek?) herhangi bir gerekçeyle saldırılırsa, demokratik deneyimimiz, halkımızın onuru ve anavatanımızın mukaddesatını (peki bu ne anlama geliyor?) savunmaya kesin olarak hazır olacağız" diyor.
Hükümetin zaafını Talabani de fark etmiş olmalı ki o da "Türkiye’yi bir operasyona hazır hissetmediğini" saklamıyordu.
Durum bu ise ve hedef bu kadar küçük idiyse, dönüp sormamız gerekmez mi?
Meclis’teki konuşmasında sadece PKK’lıları etkisiz hale getirmeninyeterli olmayacağını söyleyen, "Asıl bu asimetrik mücadelede PKK’yı koruyanları (ABD’yi, Mesut Barzani’yi, Irak hükümetini ve Cemil Çiçek’in ifadesiyle bize karşı dürüst davranmayan Batılı devletleri) Türkiye’den yana olmaya mecbur edecek bir strateji ve politika uygulamaya çağıran Şükrü Elekdağ’ı neden alkışladınız?