Yasaya karşı vicdan

HÜRRİYET’in dünkü manşetinde Kars‘ın Digor İlçesi’ndeki Ömer Tütüncü isimli gençCumhuriyet savcısının, ülkemizdeki demokratikleşme çabaları yönünden anlamlı bir kararı vardı: Savcı, Demokratik Toplum Partisi (DTP) mensuplarının geride kalan seçim kampanyasında halka Kürtçe hitap etmelerinin suç oluşturmadığı gerekçesiyle “takipsizlik” kararı vermiş.

Savcı beyin gerekçesi hayli zayıf:

Özetle "Devletin Radyo ve Televizyon Kurumu’nun ’Kürtçe TV Kanalı’ kurduğu, yüksek düzeyli bürokratların Türkçe bilmeyen insanlarla Kürtçe konuştuğu ülkede, bu eylem suç oluşturmaz" demeye getirmiş.

Gerçi yasalarda "Kürtçe TV yayımı yapılmaz" diye bir hüküm yok. Keza "İnsanlar birbiriyle Kürtçe konuşamaz" denmesi de söz konusu değil. Çünkü onu yasaklamak hem hukuka hem en basit özgürlük anlayışına uymaz. Ama Savcı’nın kararı doğru...

İhtimal bizim gibi o da bilmiyordu ama arkadaşımız Oya Armutçu’nun bugünkü Hürriyet’te okuyacağınız haberinden anlıyoruz ki -iyi bir hukukçu olduğu için YARSAV Başkanı sıfatıyla konuştuğu zaman bazılarını çileden çıkartan- Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu da meğer bundan 5 yıl önce, Varto’da yaşanan yargılama olayı nedeniyle aynı yönde "Tebliğname" hazırlamış:

Eminoağaoğlu görüşünü "Kürtçe konuşmanın ve propaganda yapmanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğü ile ilgili 10 ve örgütlenme özgürlüğü ile ilgili 11’inci maddelerine aykırı olmadığı" gerekçesine ve bir de Siyasi Partiler Yasası ile Seçimlerin Temel Hükümleri hakkındaki yasanın koyduğu yasağa rağmen "uluslararası sözleşmelerin üstün tutulacağı" yolundaki Anayasa hükmüne dayanarak "verilmiş mahkûmiyet kararının bozulması gerektiği" sonucuna varmış.

Böyle bir ikinci Tebliğname de Özgür Türkiye Partisi Adıyaman Merkez İlçe Başkanı hakkındaki mahkûmiyet nedeniyle hazırlanmış. O da aynı yönde...

Görüldüğü gibi demokratik sistemin sınırlarını siyasi kadrolar dar tutmaya çalışsa bile hem sosyal gelişme hem de özgürlük anlayışının yaygınlaşması yasaların koyduğu hükümleri geçersiz kılabiliyor.

Buna teknik anlamda ne denir bilmiyoruz ama biz "kamu vicdanı ile kurallar arasında çatışma olduğu zaman, kamu vicdanının galip geleceği" yolundaki inancımızın bir örneğiyle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyoruz.

Gerçekten yaşam, tabularımızı yıkıyor, kuralları geçersiz kılıyor. Bu satırların kaleme alındığı saatlerde sonuçları henüz bilinmeyen İran Cumhurbaşkanlığı seçimi manzaraları ile İran’dan bir süredir gelen haberler de aynı görüşü doğruluyor:

Yasalar ve öteki kurallar kadınları "çarşafa", özellikle de çarşafın "kara" olanına sokmak için İran’da 30 senedir baskı yapıyor. Ama bakıyorsunuz ki o yasaklar, yasaların öngördüğü gibi uygulanamıyor. Çünkü "kamu vicdanına" ve yaşamın tabii akışına aykırı düşüyor.

Bir zamanlar bizde de "Men-i İsrafat Kanunu" yani "Gereksiz harcamaların engellenmesi" amaçlı bir yasa vardı. Buna göre örneğin "düğünlerde üç davulcudan fazlasını tutmak" yasaktı. Ama kimse dinlemezdi. Çünkü kamu vicdanına aykırıydı.

Neyse ki artık sadece davulda değil özgürleşmede de sonuç alıyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları