BU gidişle belli ki siyasi otorite bir yolunu bulup ikide bir "yayım yasağı" getirecek ve biz yani okuyucuya, radyo ve televizyon izleyicisine "gerçekleri duyurmak" sorumluluğunu üstlenenler de ikide bir bu engele rağmen görevimizi nasıl yapabileceğimizi tartışacağız.
Son olarak biliyorsunuz Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı’na bağlı Askeri Mahkeme, Hakkári’nin Dağlıca köyünde 12 askerimizin şehit düşmesiyle ilgili soruşturmanın selameti için tüm medya organlarına, yani gazete, radyo, TV ne varsa hepsine "yayım yasağı" koydu.
Tebliğ edilen yasaklama kararında "Soruşturma konusu olay(ın), Devletin birliğini bozmaya, Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya matuf" olduğubelirtiliyor. Sonra da:
"Kamu düzeni, kamu güveni ve toprak bütünlüğünün korunması, gizli kalması gereken bilgilerin açıklanmasının önlenmesi, Yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması ve kamuoyunda soruşturmaya konu olayla ilgili yanlış anlamalara sebebiyet verilmemesi amacıyla; soruşturmaya konu olayla ilgili olarak yazılı ve görsel basın ve medya kuruluşlarına TC. Anayasası’nın 13. ve 28. maddeleri ile Basın Kanunu’nun 3. maddesi gereğince yayın yapma yasağı getirilmesinin gerekli görüldüğü kanaatine varılmıştır" deniyor.
Şimdi izninizle bu gerekçelerin dayandığı yasa hükümlerinde ne dendiğine bakalım:
Anayasa’nın 13’üncü maddesi özgürlüklerin ancak "Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine" uyularak kısıtlanabileceğini söylüyor. Oysa buradaki tasarrufun ne "Anayasa’nın sözüne ve ruhuna uygunluğundan" söz edilebilir ne de "demokratik toplum düzeninin (...) gereklerine ve ölçülülük ilkesine" uyulduğu savunulabilir. Bu bir.
İkincisi, Anayasa’nın 28’inci maddesi "yayım yasağı" konulmasını sadece bir tek sebeple mümkün görmüş. Yetkililere, "Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için" yayım yasağı konabileceğini bildirmiş. Onun sınırlarının da "kanunla belirtilmesini" emretmiş. Bunun dışında hiç bir olay için "yayım yasağı konamaz" demiş. Daha ne desin?
Gerçi aynı maddenin öngördüğü başka önlemler de var. Örneğin "Devletin güvenliği, ülkenin bölünmez bütünlüğü ya da ayaklanma veya isyana teşvik" gibi durum varsa yahut "devlete ait gizli bilgiler birileri tarafından basılıyor veya başkalarına veriliyorsa" sadece, "bu tür yayınların toplatılmasını" ve eylemin hesabının sonra sorulmasını emretmiş. Kısaca orada da "yayım yasağı" konulmasına izin vermemiş.
Basın Yasası’nın 3’üncü maddesine gelince, o da, (basın özgürlüğünün) "Milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla" sınırlanabileceğini bildirmiş ama bunun için "yayım yasağı" konulabileceğini söylememiş.
Bu sözlerimiz, Türkiye’nin gerçeklerine duyarsız olduğumuz anlamına gelmesin. Tam tersine... Bu sütunu izleyenler, yine Dağlıca olayları için hükümet tarafından 23 Ekim günü radyo ve televizyonlara getirilen yasağa, bugünkü koşullarda anlayışla bakıyoruz dediğimizi anımsarlar. Ama o yasağın Danıştay tarafından iptal edildiği de bir gerçektir. Şunu demek istiyoruz ki, önlem almanıza karşı değiliz ama hukukun sınırlarını zorlayıp bizi karşınıza çıkartmayın.