HÂKİMLER ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) hedef olduğu türden saldırılar ancak “hukuk devleti” olamayan ülkelerde yaşanıyor.
Nitekim bir örneği Ertuğrul Özkök dün VATAN Gazetesi’nden aktararak işlemişti: Venezüella’nın Devlet Başkanı Hugo Rafael Chávez, kendi istediği gibi karar vermeyen bir bayan yargıcı tutuklattırmış.
Özkök haklı olarak söz konusu bayan yargıcın “cesaretini” övüyordu. Olayın temelinde “yargının bağımsızlığı” için göze alınan mücadele var.
Tıpkı önce 2009 yılında, sonra 2010’da Pakistan’da yaşananlar gibi:
Birincisinde Devlet Başkanı Müşerref’in Yüksek Mahkeme Başkanı İftihar Çaudri’yi, yetkisi yokken görevden alması yüzünden ülke nerdeyse ayağa kalkmıştı.
Binlerce avukat Müşerref’in yetkisiz tasarrufunu protesto amacıyla sokaklarda büyük nümayiş yapmıştı.
O kavga Müşerref’in sonunu getirdi. Çaudri ise görevine döndü.
Sonra Pakistan Cumhurbaşkanı seçilen Asıf Ali Zerdari de yargıya müdahale edince yine kriz çıktı:
Bu defa krizin nedeni, Zerdari’nin yetkisi olmadığı halde 3 yargıcı Yüksek Mahkeme üyeliğine tayin etmesiydi. Ama başta avukatlar olmak üzere hukuk dünyası ayağa kalkınca Zerdari geri adım atmaya mecbur kaldı.
Bizde son günlerde yaşananların özde Chavez’in, Müşerref’in veya Zerdari’nin yaptığından farkı yok:
Üç örnekte de ülkeyi “hukuk devleti” yerine “dikta devleti” kurallarıyla yönetmek isteyen zihniyet söz konusu.
Nitekim son HSYK toplantısı bu yüzden yarım kaldı. Bu kurulun Anayasa ve HSYK Kuruluş Yasası ile verilmiş olan hâkim ve savcıları atama ve tayin etme yetkisi, “kuruldan siyasi iktidarın isteğine uygun bir karar çıkmayacağı” görülünce bizzat Adalet Bakanı tarafından alenen ve resmen engellendi.
Gazetelerde okumuşsunuzdur:
Bakan, yasa gereğince HSYK’ya sunduğu “Atama ve tayin kararname taslağı”nı, -yasal yetkisi olmadığı halde- Kurulun önünden geri çekti.
Bakan bu tutumuyla “Ya siyasi iktidarın istediği yerlere istediği kişileri tayin edersiniz yahut sizi çalıştırmam” diyor.
Siz devletin anayasal bir organını bir bakanın “çalışmaktan” yani görevini yapmaktan alıkoyduğunun hiçbir örneğini gördünüz mü?
Bugünkü “hukukçu” Adalet Bakanı Sadullah Ergin işte böyle bir “hukukçu” ve işte böyle bir “bakan”dır.
Sadece o değil... Yasada, Bakanlığın getirdiği taslağı değiştirmek için üyelerin önerilerde bulunma hakkı tanındığı halde, malum yalaka medya bu yasal yetkinin kullanılmasını “korsan kararname sunma” şeklinde sunuyor. Bu yolla “yargıyı baskı altına alıp sindirmek” isteniyor. Hem de “hukuk devleti” ve “demokrasi” savunuculuğu adına...
Hiç uzatmayalım... Bu zihniyet amacına ulaşırsa önümüz karanlıktır.