BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın, "yargıç ve savcı adaylarının atanmaları" ile ilgili bir yasa önerisinin TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmesi sırasında, salondaki koltuğunda saatlerce oturması, sonra ayrılıp gece saat 23.30’da tekrar gelmesi...
Ardından çıkıp gece yarısından sonra saat 01.00’de bir kere daha dönüp "durumu" kontrol etmesi, sizce olağan bir şey mi?
Sanmayın ki bu merak Sayın Başbakan’ın,kendisini mubassır (öğrencileri düzene sokan kimse) milletvekillerini de birer "haylaz talebe" sanmasından kaynaklanıyor.
Gerçi öyle bir merakı olduğunu biliyoruz. Dahası son olarak Kızılcahamam’da yapılan "istişare" toplantısında onlara, "geçen dönemde Meclis’e devam etmeyenleri aday göstermediğini" söyleyerek verdiği gözdağını da unutmuyoruz. Ama bu defaki o değil.
Bu defakinin nedeni, "güneşi" değilse de "yargıyı" zaptetme amaçlı harekátı başarıya ulaştırma kararlılığıydı.
Unutmayın, seçim gecesi herkesi kucaklayacağını, tarafsız olacağını söyleyen kişidir kendisi. Nitekim "yargıç ve savcı adaylarının seçiminde Adalet Bakanlığı bürokratları değil, Hákimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri söz sahibi olsun" diyenleri asıl o dinlemedi.
Dinlemedi derken iradenin Adalet Bakanı’nadeğil doğruca onaait olduğunu söylüyoruz.
İradenin ona ait olduğunu da TBMM Adalet Komisyonu raporuna "karşı oy" yazısı koyan milletvekilleri Halil Ünlütepe, Rahmi Güner, İsa Gök, Ali İhsan Köktürk ve Ali Rıza Öztürk’ün verdiği bilgilerden anlıyoruz.
Bu milletvekilleri, söz konusu yasa önerisinin 14 Kasım tarihinde AKP’nin TBMMGrup Başkanlığı’nasunulduğunu, oradan 15 Kasım günü TBMM Başkanlığı’nagönderildiğini, TBMM Başkanı’nın 19 Kasım günü öneriyi Adalet Komisyonu’na ilettiğini, Komisyon Başkanı’nın-daha önce sunulmuş birçok tasarı ve öneri beklerken- 22 Kasım günü görüşmek üzere Komisyon’utoplantıya çağırdığını, önerinin tümü üzerinde yapılan görüşmelerin ardından meselenin 28 Kasım günü bitirildiğini bildiriyorlar. Onların iddiasının yerinde olduğunu Komisyon raporunun o gün kaleme alınıp TBMM Başkanlığı’nasunulmasından ve 30 Kasım günü başlayıp 12 saat süren görüşmelerden sonra Genel Kurul’dan geçirilmesinden anlıyoruz.
Sebep?
Görünürde sebep var. Nitekim Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, yargı sistemindeki eleman eksiği yüzünden işlerin yürümediğini, örneğin halen hapishanelerde bulunan 327 kişinin salıverilmeleri gerektiği halde serbest bırakılamadıklarını söylüyor.
Onunla kalmıyor. Geride kalan haziran başında kurulmuş olması gereken Bölge Adliye (İstinaf) Mahkemelerinin aynı nedenle kurulamadığını vurguluyor.
Vurguluyor da... "Yargıç ve savcı adaylarının seçimini bakanlık bürokratlarına yaptırmaktan neden vazgeçmediniz? Yargı bağımsız olsun istiyorsanız, bu seçimi siyasi otoritenin etkisi altındaki kişilere yaptırmakta neden ısrar ediyorsunuz?" sorusunun yanıtı duyulmuyor.