HACI adayları terminal binasından geçerken gözleri duvardaki panolara takılınca abdestleri kaçıyor diye siz Atatürk Havalimanı’ndaki mayo reklamlarını kaldırtırsanız, orada frene basıp duramazsınız.
Sonra Denizli Belediyesi’nin marifetleriyle karşılaşırsınız.
Ardından "Efendim insanlar ayrı ayrı oturma hakkına da mı sahip değiller?" gerekçesiyle parti kongrelerinde ve yıldönümü törenlerinde "harem" ve "selamlık" kuralları uygularsınız.
Derken sıra "ilköğretim" çağındaki çocuklara "cihat çağrısı" yapmaya gelir.
Ve bu marifetin ardındaki isim çıkar, utanmadan, hangi ülkede yaşadığını düşünmeden, yaptığının bu ulusa hangi geleceği hazırladığını bilmeden -veya belki de bilerek yani kasıtla- hareket edip, "Ne yani? Çocuklara manevi değerlerini öğretmeyip de fuhuş mu öğretseydik?" gibi, demagojinin en iğrenç ve en seviyesiziyle övünür.
Bir kere ülkeyi bu seslerin egemen olduğu bir coğrafya haline getirirseniz, İslamiCihad’ın, Hizbullah’ın, "Amal"ın, "HAMAS "ın ve hatta El Kaide’nin gelip buraya yerleşmesi için altyapıyı hazırlamış olursunuz.
Öyle bir ortamda tutar eski Cumhurbaşkanı’nın oğlu "Babamın mezarını yapan usta bir evliya idi. Yapılan çekimlerde, pembe mermerleri babamın anıt mezarına koyarken mermerlerin kendiliklerinden yerlerine dizildikleri görülüyor ama o mübarek zat hiç görünmüyor. Zaten o zat ben ücret mücret istemem diyerek gelip orada çalışmış. Sonra da kimseden bir şey istemeden ortadan kaybolmuş" der.
Biliyorsunuz şimdi gündemde yine "billboard" denen reklam panolarına "mayolu kadın resmi koymak mümkün mü, değil mi?" yahut belediyeler (özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi veya ilçe belediyeleri) bu konuda bir yasak getirdi mi getirmedi mi tartışması var.
Bu billboardları kiralayan mayo firması sahibinin, "Bu yasağı kaldırmazlarsa ben de o billboardlara, patlıcan ve hıyarlara mayo giydirip resimlerini koyacağım" dediği bildiriliyor.
İyi eder.
Başbakan da bakarsınız bu patlıcan ve hıyarları görünce, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) üyelerine, "Biz laik rejimden ayrıldığımız anlamına gelen ne yaptık da bağırıyorlar, anlayamadık" dediğini anımsar.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidara geleli beri insanların din duygularını istismar ettiklerini ve laik rejimin altını oyduklarını gösteren sayısız örnek yaşandı.
Sadece Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okul ve kurumlarda yapılanların listesi yayımlansa, Türkiye’nin ne kadar acımasız ve sistemli bir şekilde kendi zemininden kaydırılmak istendiği açıkça görülür.
Ama kimse bunların üzerinde durmuyor. Kimse geçenlerde "Hálá faal haldeyiz" diyen ve ülkedeki irticai faaliyetleri izleyip hükümete rapor etmesi gereken "Başbakanlık Takip Kurulu"nun bugüne kadar ne yaptığını, ne zaman hangi olayda hükümeti uyardığını ve bu uyarı nedeniyle neler yapıldığını sormuyor. Sormayınca da Başbakan kimsenin bir şey fark etmediğini zannedip, "Durup dururken ne oldu?" demekte sakınca görmüyor.