BİZİM Cumhurbaşkanı veya Başbakan gibi etkili konumdaki insanların yurtdışına yaptıkları geziler bazen çok büyük ilgiyle izlenir.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Washington’a yaptığı gezi ve özellikle Başkan George W.Bush’la görüşmesi bunun tipik örneklerinden biriydi.
Bu sütunu izleyenler bilir. Biz bu gezilere katılan meslektaşlarımızın verdiği haberlerin genellikle aşırı iyimser olduğunu bilir, söyleriz. Hele, buradaki meslektaşlarımızdan söz konusu lideri alkışlamak için alesta bekleyenlerin yorumlarını hiç önemsemeyiz. O yüzden o konuda dış basının ve özellikle söz konusu ülke basınının ne dediğine de bakarız.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Başkan Bush’la yaptığı görüşmeyi bu süzgeçlerden geçirdikten sonraki izlenimimizi söyleyelim:
Bu gezi gerçekten başarılı geçmiş görünüyor.
Başkan Bush’un da "PKK bizim düşmanımızdır" sözünden anlıyoruz ki, bu geziden önce Ankara’ya gelen Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın aynı yöndeki ifadesi, ağızdan öylesine kaçmış bir söz değildir. Belli ki ABD yönetimi bu konuda düşünüp taşınıp vardığı kararı açıklamaktadır.
Bununla birlikte ABD yönetimi, Türkiye’nin "Madem siz de teröre karşısınız ve madem Irak’taki egemen güç sizsiniz. O halde PKK’ya karşı fiilen mücadele edin" anlamındaki talebine olumlu yanıt vermemekte direndi. Direndi ama Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine girme ve PKK’ya mümkün olan en iyi dersi verme kararının önünü kapatmayacağını da söylemiş oldu.
Bunu nasıl söyledi derseniz... Kanıt ortada:
Türkiye’ye, "Eyleme dönüştürülebilir istihbarat vermeyi" taahhüt etmenin başka anlamı olamaz.
Bir nokta daha var:
ABD Başkanı’nın artık "Türkiye, Irak ve ABD’nin üçlü işbirliğinden" söz etmeyip -ki o zaten bir maskaralıktı- doğruca Türk ve ABD askerleri arasındaki işbirliği modelini öne sürmesi de ABD’nin bu konudaki yeni tavrının bir başka ve önemli boyutudur.
Böylece diyebiliriz ki Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine -özellikle PKK’ya- yönelik bir operasyon yapması önünde artık engel kalmadı.
Bu operasyondan ne gibi sonuçlar alınabilir sorusu günlerdir tartışılıyor. Biz ona girmeyeceğiz.
Ama itiraf edelim ki bizi düşündüren bazı boyutlar var. Örneğin bu operasyonun "sadece ABD’nin vereceği istihbaratla mı sınırlı olacağı" kanımızca önemli bir noktadır. Eğer böyle olursa Irak’ın kuzeyindeki PKK kamplarını değil, "ABD’nin uygun gördüğü noktaları" bombalar, geri döneriz. Onunla ne sonuç alacağımızı da biz bilmeyiz ama Allah bilir.
O nedenle kendi istihbarat ve ihtiyaçlarımıza göre bir -veya gerektiği kadar- operasyon yapmamızın mümkün olduğunu bilmeye ihtiyacımız var.
İkincisi... Bu operasyonun -terör örgütüne yataklık yaptığı bilinen o nedenle aynen terör örgütü gibi hedef teşkil etmesi gereken- Mesut Barzani’yi hedef almayacağı gelen haberlerden anlaşılmaktadır.
Eğer böyle bir sınırlama varsa, bu operasyon bizden çok Mesut Barzani’nin işine yaramayacak mıdır? Konunun bu boyutunu da hesap etmemiz gerekmez mi?