Vicdanı nasırlı olunca...

HABERİN özünü aşağıya alalım da, nasıl bir ülkede yaşadığımızı, dört yerine iki ayağı üzerinde yürüyen sorumlular yüzünden neler çektiğimizi bir kere daha görün. Haber şöyle başlıyor:

"Şirinevler’de İSKİ tarafından MVM İnşaat şirketine yaptırılan "Tavukçu Deresi ıslah çalışmaları" sırasında ağzı kontrplakla kapatılan rögara düşen 5 yaşındaki Dilara Dumru, kanalizasyon suyunda boğularak hayatını kaybetti."

Geliş gidişe açık bir yola dört ayaklı büyükler tarafından konulan tuzağa düşen yavrucak, o lağım deresi içinde 1,5 km. kim bilir nasıl çırpındı, ne büyük bir işkence altında yaşama veda etti?

O dört ayaklı sorumlular o kadar idraksiz, o kadar vicdansız, o kadar aşağılık ve o kadar ilkel olmalı ki, -haberde bildirildiğine göre- "Tevfik Fikret Caddesi ile Dilara'nın dere yatağına düştüğü Kerim Çavuş Caddesi’nde hiçbir uyarı levhası" koymamışlar veya koydurmamışlar.

Zavallı Dilara, Kerim Çavuş Caddesi'nden geçerken, rögarı kapatan kontrplağa basınca, annesinin elinden kayarak, yüksek debiyle akan kanalizasyona düşmüş ve gözden kaybolmuş.

Hepimiz biliyoruz ki bu rezalet, bu ilkellik, bu nasırlaşmışlık yıllardır bizim başta belediyeler olmak üzere birçok kamu kurumunda vardır.

Bildiğimiz bir başka gerçek daha var:

Şuraya yazın... Bu olayın da sorumluları ya bulunmayacaktır yahut da "bulundu" denerek yakasına yapışılan kişi veya kurum fındık fıstık parası miktarında bir cezayla kurtulacaktır.

Çünkü Türkiye'de "sorumların bulunmasını ve hesap vermesini" değil, "bulunmamasını ve hesap vermemesini" amaçlayan bir sistem egemendir. Bu sonuca ulaşmak için yapılan da çok basittir:

Niyetiniz sorumluyu bulmak olsa, bir kişiyi yetkilendirip ona hesap sorarsanız. Oysa bizde aynı konu sonuçlanıncaya kadar o kadar çok masa dolaşır ki, dosyada evraktan çok imza doludur.

Böyle bir olay meydana gelince, hangi imza hangi aşamadan sorumlu tutulacak bulamazsınız.

Merhum Bülent Ecevit 1978 yılında Başbakan olunca bu "sorumlunun izini kaybettirme" uygulamasına son vermeye kalktı fakat bizim Mustafa Kemal Atatürk tarafından bile yenilememiş olan bürokrasimiz allem etti, kallem etti, sisteme el sürdürtmedi.

Nitekim gidin arayın bakalım 16 Kasım 2004 tarihinde aynen Dilara gibi "ağzı açık bırakılmış rögara düşerek can veren 14 yaşındaki Süheyle Yöntem" için, o kapağı açık bırakan veya bıraktıran kimse, örneğin ilgili Kepez Belediyesi'nden herhangi bir yetkili hesap vermiş mi?

Adapazarı'nda, 12 Haziran 2004 günü arabasıyla giderken Belediyenin açtığı çukura düşen öğretmen Hülya Eskicumalı'nın ölümü nedeniyle kim ne hesap vermiş?

İzmir'in Buca'sında 27 Aralık 1998 akşam yürürken "inşaat için açılan ve içinde su birikintisi olan kanalizasyon çukuruna" düşerek ölen 55 yaşındaki Ahmet Analık'ın hesabını kim vermiş?

Karayollarının veya müteahhitlerin yollara serdiği mıcır yüzünden sebep oldukları ölümleri söylemiyoruz. Ama bildiğimiz hiç kimse bu yüzden cezalandırılıp da hapse atılmadı.

Böylesine idraksiz yöneticiler elinde ve bu kadar kötü bir sistem altında yaşamak ne acı!
Yazarın Tüm Yazıları