Tünelin ucu göründü...

AKILLA, sağduyuyla, öngörüyle yapılacak işi, ayağından sürüklenmedikçe veya bir kazaya uğramadıkça yapmamak, önde gelen siyasetçilerimizin ortak karakteristiğidir.

O nedenle Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) adına TBMM Başkanlığı’na başvuru yapılmasında ve 24 Haziran Pazar günü seçim yapılmasının istenmesinde -artık- sürpriz yok.

Sürpriz olmadığı gibi, bunda AKP’nin lider kadrosunun demokrasiyi özümsemişliğini gösteren bir kıymık bile yok.

Sayısız örneği gibi, mecburiyetin emri yerine getiriliyor.

Yeni cumhurbaşkanı seçmek için bir tur daha yapılacakmış. Oradan Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı çıkaracak sonuç alınmasına çalışılacak, böylece Başbakan Tayyip Erdoğan’ın "Onbirinci Cumhurbaşkanı’nı bu Meclis seçecektir" şeklindeki iddiasından dönmediği ispatlanacakmış.

Görüyorsunuz, yıllardır hükmünü sürdüren o yontulmamış inat, siyasi yaşamımızdaki yerini hiç bırakmıyor.

Zaten Sayın Başbakan’ın, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ve TBMM’nin "Cumhurbaşkanı seçecek ilk birleşimi en az 367 milletvekiliyle açmak şarttır" anlamına gelen kararı karşısında önce "Karara saygılıyız" deyip çok çok 8-10 saat geçtikten sonra bu kez, "Demokrasiye sıkılmış kurşundur" demesi, demokrasiyi ve hukuk devleti kavramını özümsememişliğin göstergesi değil mi?

Aynı şeyi, Anayasa Mahkemesi kararından önce basın toplantısı yapan ve "Eğer Anayasa Mahkemesi 367’ye gerek yok kararı alırsa bu Türkiye’yi çok tehlikeli bir noktaya götürecektir" diyen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal için söylemek gerekmez mi?

Şimdi artık kılıçlar çekilmiş durumda. Büyük olasılıkla YSK’nın dediği tarihte sandık başına gideceğiz ve ulusça bu gerilime, bu keşmekeşe bir nokta koyacağız.

Yalnız bizde tartışma bitmez. Bildiğiniz gibi şimdi de karşımıza Başbakan Erdoğan’ın muhalefete meydan okurcasına yaptığı, "Anayasa’yı değiştirelim. Cumhurbaşkanı görev süresini 5+5 yapalım. Yasama dönemini 5 yıldan 4’e indirelim. Seçilme yaşının 25 olduğuna ilişkin hükmü ilk seçimde uygulayalım" önerisi de var.

Eğer yeni cumhurbaşkanı son süreçte de seçilemezse, Anayasa’nın 102’nci maddesi derhal seçime gidilmesini emrediyor. Eğer o hüküm, "Bu durumda derhal seçim yapmaktan daha acil bir durum yoktur" anlamına geliyorsa, -ki bizce öyledir- Erdoğan’ın son önerilerini ciddiye almanın anlamı yoktur.

Milletvekilleri seçimi yapılır. O Meclis yeni cumhurbaşkanını seçer. O zamana kadar şimdiki Cumhurbaşkanı görevine devam eder. Çünkü Anayasa’nın 102’nci maddesinin "Seçilen yeni Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar görev süresi dolan Cumhurbaşkanı’nın görevi devam eder" diyen hükmünün başka anlamı yoktur.

Tüm bunların ardından elbet Anayasa’da değişiklik meselesi ele alınır.

Neyse... Artık seçim sandığı göründü ya... Gerisi nasıl olsa gelir.

Not: Hızla değişen gündem yüzünden dün iki yazı yazmak gerekti. Maalesef "Rol çalmayalım" başlıklı ilk yazının hem başlığı hem de ilk paragrafı ikinci yazının başına monte edilmiş. Şehir içi baskılarında yazı böyle çıktı. Hürriyet’te bu ancak 30 yılda bir olur. Maalesef o da bizim başımıza geldi. Özür dileriz. O.E.
Yazarın Tüm Yazıları