Teziç gitti, kavga bitti

SON dört yıldır, Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı sıfatıyla hakkında çok söz edilen Prof. Dr. Erdoğan Teziç, sizin bu satırları okuduğunuz 8 Aralık 2007 günü iş saatleri bitince, görevinden ayrılmış olacak.

Başta Başbakan olmak üzere Milli Eğitim Bakanı sıfatı taşıyan Hüseyin Çelik’e ve Teziç’e, "Siz mason musunuz?" diye soran münasebetsizlere geçmiş olsun...
Gerçekten Sayın Başbakan bu dört yıl boyunca çok sabretti. Ama siyaset minderinde iyi pişmiş bir kişi olduğu için "beklemeyi" bildi.

Hoş yapabileceği fazla bir şey de yoktu. Çünkü Teziç, Başbakan-Bakan ikilisinin YÖK’ü hükümetin etki alanına almak için yaptıkları tüm saldırıları hukukun gücüyle püskürtmeyi bildi. Nitekim 2004-2007 arasında YÖK, kendi yetkilerini elinden alma teşebbüslerini önlemek için Danıştay ve İdare Mahkemesi nezdinde 19 adet dava açtı. Bunlardan 5’ini kaybetti ama 14 davayı YÖK kazandı.

Anımsayacaksınız imam hatip lisesi mezunlarına üniversiteye girişte genel lise mezunu muamelesi yapılması amacıyla Bakan Hüseyin Çelik çalmadık kapı bırakmadı. Tuttu bu çocuklara, "Açık öğretim lisesi diploması da verelim, o delikten yararlanıp girsinler" dedi. Ama hukuk engelledi.

Bakan Çelik, öğretmen yetiştirecek fakülteleri işlevsiz hale getirmeye teşebbüs etti, yargı onu da önledi.

Bakan Çelik, "yurtdışına lisansüstü eğitim almak üzere" gidecek gençleri kendi dünya görüşündekiler arasından seçmek için YÖK’ün bu konudaki yetkisinin üstüne oturmak istedi, yargıdan o da döndü.

Daha çok var ama sadece "rektörleri kim tayin edecek?" tartışmasına değinmekle yetinelim:

Biliyorsunuz 2006 yılında çıkan bir yasayla 15; 2007 yılında da 17 olmak üzere 32 adet "devlet üniversitesi" kuruldu. Bakan Çelik bunlara "kendi kafasındaki" öğretim üyelerini rektör olarak tayin ettirmek istiyordu. Ama Teziç, YÖK’e Anayasa tarafından verilmiş yetkileri hükümete bırakmadı. Neticede Başbakan Erdoğan ile Bakan Çelik’in istediği değil Anayasa’nın dediği oldu ve bu rektörlerin tayini YÖK’ün tezi doğrultusunda, yani hükümetin rektör belirlemesine izin vermeden gerçekleşti.

Hem YÖK hem de genel olarak üniversitelerimiz tahmin edeceğiniz gibi bu yüzden mağdur edildiler. Çünkü hükümet bir yandan üniversite sayısını, yeterli öğretim elemanı olmadığını bile bile yani sorumsuzca artırırken öte yandan da öğretim elemanı yetiştirilmek üzere yurtdışına yeter sayıda gönderilecek gençlere engel oldu. Anlaşılan, YÖK’ün seçeceği gençler ne Başbakan’ın ne de Bakan’ın dünya görüşünü benimsemez diye düşündüler. "Yeni eleman yetişeceğine, üniversiteler öğretim üyesiz kalsın, daha iyi" demiş olmalılar.

Kadro vermemek, maaşları düşük tutmak, döner sermaye gelirlerine el koymak gibi inanılmaz engellemelere rağmen YÖK yine de son dört yılda üniversitelerin performansını yükseltmeyi başardı. Örneğin Türkiye, bilimsel makale sayısı bakımından son dört yılda 22’ncilikten 19’unculuğa yükseldi.

Her şey bunlardan ibaret değil. Sayın Teziç’in hataları da oldu. Örneğin ikisini sayalım... İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu’nun görevden alınması ve Galatasaray Üniversitesi rektörlüğüne kimin geleceği konusundaki tutum ve kararları doğru değildi. Keşke onlar da olmasaydı.
Yazarın Tüm Yazıları