DAHA iki buçuk üç ay önce yaptığımız "Türkiye Malezyalaşır mı?" tartışmasının en son yanıtını tanınmış piyano sanatçımız Fazıl Say verdi:
"Bizim Türkiye rüyamız öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı, biz yüzde 30 onlar yüzde 70.
Bizi dışlıyorlar.Çankaya’daki davete bir sürü ıvır zıvır adamları çağırdılar, beni çağırma gereği bile duymadılar.Bu iş böyle devam ederse kızımı da alıp bir başka ülkeye yerleşeceğim."
Bu sözler, sadece Fazıl Say’ın değil, ülkemizin giderek daha koyu bir ortaçağ zihniyeti karanlığına yuvarlandığını gören her insanımızın endişesini yansıtıyor.
Tabii bu endişe sahiplerine Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat gibi de bakıp:
"Kendi topraklarını vatan olarak kabul etmeyen ve bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı olmayı zul görenler, bu ülkeden gitme hakkına sahiptirler. Buna saygı göstermek lazım. Diledikleri ülkede yaşayabilirler. Sayın Say da bu özgürlüğe sahiptir, saygı duyar ve çok da fazla üzüntü duymam. Çünkü o da bu şekilde mutlu olur. Her vatandaş eşittir. ’Bir Fazıl Say, 5 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı eder’ demek değil. Eşi başörtülü vatandaşın da bir hakkı var, bekar Fazıl Say’ın da bir hakkı var" diyebilirsiniz.
Ama o zaman Fazıl Say’larıyla iftihar eden uygar bir ülke olmaktan çıkar, dünyaya sığır çobanı kafasıyla bakan insanların ülkesi olursunuz.
Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat’ın dediği gibi, "Tercih sizin!"
Zaten mesele de bu...
Türkiye bugün Fazıl Say’a -ve Fazıl Say’lara- yabancı imiş gibi bakan bir zihniyetle yönetiliyor.
İşin tuhafı aynı zihniyet bu halini görmeyip "Avrupa Birliği’ne üye olma" şampiyonluğuna soyunuyor.
Avrupa Birliği’ne üye olmayı biz de destekliyoruz. Ama söyler misiniz Fazıl Say’a "İllallah!" dedirten bu kafanın samimi olduğuna inanabilir misiniz?
Avrupa Birliği’ne üye olmayı samimiyetle isteyen bir siyasi iradenin "Kurban Bayramını cami avlusunda kutlayalım" diye devlet dairelerine resmi yazı gönderen Kaymakam’a hoşgörüyle bakması söz konusu olabilir mi?
Biraz bekleyin... "Laik devlet" ilkesine aykırı bu yazıyı yazan Kaymakam yakın bir gelecekte terfi edince ne demek istediğimizi anlarsınız.
Zaten bu haberler, iktidar partisinin gözüne girmek isteyenlere verilmiş bir "terfi dilekçesi" etkisi yapıyor. Aksi olsaydı eğitimciler -örneğin okul müdürleri- ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerine türban taktırıp ödül törenine çıkartırlar mıydı?
Bu tür olaylar dikkat ederseniz son zamanlarda çok arttı. Nitekim o zihniyetin en somut temsilcisi olan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik bile en sonunda isyan edip yetkilileri azarladı.
İyi anımsarız... 1950’de Demokrat Parti iktidara geldikten hemen sonra Türkiye’de aynen böyle bir hava esmiş hatta Ankara’nın göbeğinde ve Anadolu’nun birçok yerinde Atatürk heykelleri saldırıya uğramıştı. O gidişi DP iktidarı "Atatürk’e hakareti özel ve ağırlıklı suç sayan" yasayla önlemişti.
Eğer öyle bir siyasi irade bu gidişe dur demezse biz hangi yüzle Fazıl Say’a dur diyeceğiz?