SİZ istediğiniz kadar kendinizi övün durun, öyle bir dünya düzeni içindeyiz ki, herkes herkesi sonuna kadar izliyor. Üstelik rapor yapıp dünyaya duyuruyor. Yani gerçeğinizi saklayarak bir yere varamıyorsunuz.
Tabii “mahcup olmak”tan başka.
Bize bunları Dünya Ekonomik Forumu’nun yayınladığı “Dünyadaki cinsiyet eşitsizliği raporu” söyletti. Her siyasi iktidarın olduğu gibi bu iktidarın da iddiasına göre “dünyadaki en büyük 17’nci ekonomik güç” olduk ya... İhracatımızla, kalkınma hızımızın yüzde 11’i bulmasıyla, turist sayısında 27 milyona ulaşmamızla, çok dinamik bir dış politika uygulayıp -hiç kimse tarafından kabul edilmese de- her ihtilafın arabuluculuğuna soyunmamızla dünyanın hayranlığını çekiyoruz ya... Dünya Ekonomik Forumu’nun dün yayınladığı “kadın-erkek eşitliği” konulu rapora yani bir ülkenin medeni seviyesinin en önemli göstergelerinden birine göre 134 ülke arasında 126’ncı yani sondan 8’inciyiz. Geçen sene 129’uncu, bir önceki yıl da 121’inci imişiz. Yani kadın-erkek eşitliği yönünden durumumuz zaten kötü imiş, giderek daha berbat olmuş. Merakınızı gidermek için yazalım: Son yılların bütün raporları, İzlanda, Norveç, Finlandiya, İsveç, Yeni Zelanda, Danimarka ve İrlanda’yı listenin başında gösteriyor. Bizden daha geride de Fas, Benin, Suudi Arabistan, Mali, Pakistan, Çad ve Yemen var. Onlar da son yıllarda hep aynı yerde kalmışlar. Bir ülkedeki “kadın-erkek eşitliği” kötü olabilir ama öteki göstergeler iyi ise önemli değil demeyin. Çünkü “kadın-erkek eşitliği” açısından durumunuz ne kadar kötü ise “demokrasi”niz de o düzeyde oluyor. Örneğin “Sınır Tanımayan Gazeteciler” isimli örgütün her yıl yayınladığı “Basın Özgürlüğü” raporuna göre Türkiye’nin 170 kadar ülke arasındaki durumu ne biliyor musunuz? Baştan söyleyelim: İzlanda, Norveç, Finlandiya, İsveç, Yeni Zelanda, Danimarka gibi ülkelerin liste başında olduğu bu sıralamaya göre Türkiye 2009 yılında 122’nci sırada idi. Son 8 yılda en iyi 98’inciliğe kadar çıkabildiğimizi yani “kadın-erkek eşitliği” konusundaki halimiz ne ise, burada da durumun ona benzediğini belirtelim. Bu konuda bizden berbat durumda olanlar da üç aşağı beş yukarı aynı, yani Suudi Arabistan, Yemen, Mali, Çad, Fas vb. Öteki göstergelere girecek yerimiz yok. Ama bir gerçeği anımsatmakta yarar var: Türkiye 1923-1950 arasında yoksul bir ülke idi. Zaten aksi mümkün değildi. Ama o dönem Türkiye’sindeki sosyal reformlar Türkiye’yi bu tür listelerde her yıl biraz daha yukarılara çıkartıyordu. Hedef de en kısa zamanda o listelerin ilk sırasına çıkmaktı. Sonra, yani 1950’den beri -60 senedir- bu ülkeyi “sağ” ve “muhafazakâr” eğilimli kadrolar yönetiyor. Onlara sorarsanız her şey iyi gidiyor. İyi de her şey dedikleri gibiyse istatistikler neyi gösteriyor?