YANILMIŞ olmayı istediğiniz anlar vardır. Bu sütunda "ne sağdaki iki parti (DYP ile ANAVATAN) birleşir, ne de soldaki CHP ile DSP’den böyle bir anlayış beklenir" anlamına gelen yazılar yazmış biri sıfatıyla söyleyelim:
Görünen o ki, Doğru Yol Partisi ile Anavatan Partisi bizim "olmaz" dediğimizi "olur"a çevirdiler.
Bir başka ifadeyle hem Mehmet Ağar hem de Erkan Mumcu şapkayı önlerine koydular. Önlerindeki sandıktan güçlenmiş olarak çıkmanın -ve 2002 seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi’ne kaptırdıkları merkez sağı mümkünse geri almanın- tek yolunun kişisel "ego"larına hükmetmek olduğunu gördüler. Elbet siyasi ihtiraslarından vazgeçmediler. Ama en azından duygularıyla değil akıllarıyla hareket etmeyi becerdiler.
Geçen seçimde toplam yüzde 14 olan oylarını şimdi "iktidar alternatifi bir güce" dönüştürmenin çabası içindeler.
Peki merkez soldaki durum ne?
Nasıl olsa bu işbirliğine yanaşmaz diye düşündüğümüz Deniz Baykal, beklemediğimiz kadar yumuşak ve olumlu bir tavır sergiledi. Önce -haklı olarak- "Gelin CHP’nin çatısında buluşalım" dedi. Ama Demokratik Sol Parti’nin (DSP) lider kadrosunu ikna edemedi. Çünkü ötekiler, "Partimizi feshetmeyiz. O bize Bülent Ecevit’in emaneti. Ama seçimde işbirliği yaparız" dediler. Ona da "Peki" deyince, iki taraf arasında teknik nitelikli görüşmelere geçildi. Onu iki partinin yetkili organlarının onayı izleyecekti.
Lakin DSP’nin lider kadrosu o işi beceremedi.
Tam tersine, DSP’deki yönetimin muhalifleri yönetimi adeta esir aldı. Zeki Sezer ve arkadaşlarını, "partiyi satıyorsunuz" türü ucuz sözlerle suçladılar. Onların etkisi altına giren Genel Başkan Sezer, böyle bir süreçte yapılmayacak olanı yaptı. Tuttu görüşmeler devam ederken -veya en azından kesilmemişken- Amasya’da düzenlenen DSP mitinginde CHP’yi hedef alan sözler söyledi. Orada "Deniz Baykal’ı istifaya" çağıran sloganlar atılınca engel olmadı.
Deniyor ki... İki parti temsilcilerinin görüşmesi sırasında CHP’liler, "DSP’nin son seçimde aldığı oyun yüzde 1.2 olduğunun unutulmamasını" söylemişler.
Bunu karşı tarafı "kırmak" kastıyla mı söylediler, yoksa kendi pazarlık güçlerini yüksek tutmak amacıyla dile getirdiler de lafın ayarını mı tutturamadılar, bilemiyoruz.
İkisi de mümkündür. Çünkü müzakerecilikte bunlar olağan sayılır.
Ama doğru olan, böyle bir durumda duygularla değil akılla hareket etmektir. Bir başka deyişle, Ankara’da, İstanbul’da, Manisa’da, Çanakkale’de, Marmaris’te ve son olarak İzmir’de ayağa kalkan ve "laik rejimin korunabilmesi için ona inanan partiler arasında işbirliği isteyen" milyonlara kulak verip onu gerçekleştirmektir.
Buradan açık açık yazıyoruz:
Bizi ne o parti ilgilendiriyor ne öteki... Bizi laik rejimin karşı karşıya bulunduğu tehlike ilgilendiriyor. O nedenle bir tek oyun bile boşa gitmesine karşıyız. Çünkü laik rejime karşı olan zihniyetin güçlenmesine fırsat verilmemesini savunuyoruz. Onun da yolu işbirliğinden geçiyor.
DSP’liler hakkında iyi şeyler yazmak için de, mahkûm etmek için de şimdi tarih onları bekliyor.