KEŞKE çalışanların bayramı olarak kutlamayı herkesin istediği 1 Mayıs, birilerinin ötekileri patakladığı, bir inadın öteki inadı yendiği bir güç kavgasına dönüşmeden yaşanabilseydi. Olmadı.
Hükümet ve onun talimatıyla hareket eden İstanbulValiliği, dediğini yaptı ve 1 Mayıs’ı orada kutlamayı isteyen işçiyi Taksim Meydanı’na sokmadı.
Geriye, bir kısmı görev bilinciyle hareket eden, bir kısmı da amirlerinin emriyle kabalaşmayı (hatta gaddarlaşmayı) görev sanan polislerin mağdur ettiği insanlarla, amacına ulaşamadan "eylemi sona erdirme" zorunda kalan sendika liderleri kaldı.
Ve biraz da bu olaylarda hırpalanan işçiler...
Kanımızca bu olaydaki kusur payı daha çok Devrimci İşçi Sendikaları (DİSK) ile Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) liderlerine aittir.
Taksim Meydanı’nın "açık hava toplantılarına" ayrılmış meydanlardan olmadığı biliniyordu. Bunu bile bile "1 Mayıs’ı biz Taksim Meydanı’nda yapacağımız mitingle kutlayacağız" dediler. Meydana 500 bin kişi getirmekten söz ettiler. Devletin güvenlik gücüne ve yasal kurallara düpedüz meydan okudular. "Biz yasaları dinlemeyecek kadar güçlüyüz" dercesine hareket ettiler.
Bizde bilirsiniz tartışma adabı yoktur. Denenin doğru olup olmadığını irdelemek de gerekmez. Siz peşin olarak hangi tarafı tutacağınızı belirlersiniz. "İşçi sendikası"nı kendinize yakın görüyorsanız yapmanız gereken onu destekleyecek laf bulmaktır.
Nitekim CHP dahil bir kısım partiler, DİSK ve KESK’in taleplerinin yasalara uygun olup olmadığına bakmadılar. Çoğu ipe sapa gelmez bir kısmı duygusal gerekçelerle "İşçiler 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamalı ve Valilik de buna izin vermelidir" tezini savundular.
Düpedüz popülistlik yaptılar.
Oysa onlara düşen, "Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmalarına antidemokratik bir kararla engel olan var mı yok mu?" sorusuna yanıt aramak, eğer böyle bir durum yoksa -ki kimse var diyemedi- "hukukun üstünlüğünden ve kamu düzeninden yana" olmaktı.
Bunu yapmalarının zor bir tarafı da yoktu. Çünkü geçen yıl da hemen hemen aynı tartışmalar yaşanmıştı. O tarihte DİSK yöneticileri, "Taksim’de toplantı ve gösteri yürüyüşü yapamazsınız" diyen İstanbul Valiliği’ne, "50 bin kişiyle oraya gelip toplanacağız" yanıtı vermişler, sonunda dediklerini yapamadıkları gibi 685 kişinin gözaltına alınmasına yol açmışlardı.
Tüm bunlar gösteriyor ki "demokratik hakların" sahibi olmak yetmiyor. Onu yasalara uygun şekilde kullanmayı bilmek de gerekiyor.
Nitekim dünkü 1 Mayıs’ın Türkiye’nin birçok yerinde "olaysız" yani itiş-kakışsız yaşandığını bildiren haberler, bu görüşümüzü doğruluyor.
Emekçilerin haklarını korumak elbet sendikaların görevi. Onlara mutlu günler yaşatmak istemeleri de çok doğru. Örneğin son Sosyal Güvenlik Sigortası Yasası nedeniyle çok haklı tepkiler koydular. Amaçlarına ulaşabildiklerini söylemiyoruz. Ama yerinde ve zamanında tepki koyarlarsa hepimizi yanlarında bulacaklarını bilmelerini istiyoruz.