BİR süredir devam eden Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı tartışıldıkça önümüzü daha iyi görmeye başladık.
‘‘Tartışma’’ derken bu tasarıyı hazırlayan Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer'den söz etmiyoruz.
Biz kaç gündür, ‘‘O zat o makamda iken, laik cumhuriyeti savunan hiç kimsenin rahat uyuyamayacağını’’ yazıp duruyorduk. Ama bir dostumuz bizim daha şimdiden uyumakta olduğumuzu söyledi.
Biliyorsunuz Türk Devleti'nin hantal bir yapıya sahip olduğunu, vatandaşa hizmet vermek adına ona eziyet ettiğini hepimiz söyler yazarız. Hatta bu tasarının, pek çok yerel sorunun, kendi yöresindeki yetkililer tarafından çözülmesine olanak verdiği için, iyi ve gerekli olduğundan da söz etmiştik.
Dostumuz, işte tam bu noktada ‘‘uyuduğumuzu’’ söyledi.
Gerçekten tasarıyı bir de o uyarı ışığında gözden geçirince gördük ki, biz sahiden uyumuşuz. Çünkü tasarı tam da Ömer Dinçer'in 1995 yılında yaptığı ve halen ardında durduğunu söylediği konuşma ile -Cumhuriyet yazarı Orhan Bursalı'nın sözleriyle ifade edelim- ‘‘aynı karakterdedir’’ ve ‘‘müthiş bir ruh örtüşmesi’’ söz konusudur.
Ömer Dinçer anımsanacağı gibi, laik cumhuriyetten şikáyet ediyor, ‘‘Siyasi İslam'ın, önce karar mekanizmalarını ele geçirmesini’’ öngörüyordu.
Önümüzdeki yerel seçimlerden başarıyla çıkmayı bekleyen Adalet ve Kalkınma Partisi, yetkileri yerel yönetimlere devredince, Ankara'daki duyarlı çevreler uyanıp da ‘‘memleket elden gidiyor’’ deyinceye kadar atı alan Üsküdarı geçecektir. Kısaca Ankara kuşatma altına alınacaktır.
Meğer biz sadece içerikte değil, tasarının niteliğini gösteren ‘‘Temel Yasa’’ kavramında da atlamışız.
Aslında atlamamızın sebebi var:
Bildiğiniz gibi 1973 yılından beri yürürlükte bulunan 1439 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ismi bizi yanılttı. Öyle ya... ‘‘Milli Eğitim'in Temel Kanunu oluyorsa, Kamu Yönetimi'nin de olabilir’’ demiştik.
Ama gerek İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin öğretim üyeleri gerekse Malatya'daki İnönü Üniversitesi bu isme karşı çıktılar. İki üniversite de özetle ‘‘Temel Kanun ancak federal devletlerde söz konusu olur. Bizimki gibi üniter devletlerde ne Temel Kanun olabilir ne de Çerçeve Kanun söz konusudur. O nedenle ‘Temel Kanun' kavramı da, böyle bir yasanın çıkması da, hem Anayasa'ya hem de Türkiye'nin üniter ulus devlet kimliğine de aykırıdır’’ dediler.
Geçenlerde yazdık. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) da özetle, ‘‘Bu tasarı sınırlarını, kurallarını koymadan tüm yetkileri yerel yönetimlere devrederek ÇOK TEHLİKELİ bir model getiriyor’’ diyor, ayrıca mevcut haliyle tasarının Anayasa’ya aykırı olduğunu söylüyordu.
Türkiye'nin ‘‘üniter’’ (tekli yapıya sahip) ulus devletinden pek rahatsız olanlar galiba iyi bir fırsat yakaladılar.
İyi de... Sevr'den kurtardığımızı kendi elimizle mi batıracağız?