Paylaş
Yanlış anlamayın... Görüşmemeliydi diyenlerden değiliz. Tam tersine meşru kurumların temsilcilerinin, meşru zeminlerde diyalog kurmalarının her zaman yanındayız. Çünkü birçok önyargı ve yanlış anlama ancak bu yolla çözülür.
Ama baştan beri ısrarlıyız:
Bir politikayı ilan ederken çok büyük laflar etmekten kaçınmak gerekir. Çünkü koşullar, koşullarla birlikte güçler dengesi değişir. Tükürdüğünüzü yalamak zorunda kalırsınız.
Bu konuda sabıkası en çok olan siyasi iktidar, bildiğiniz gibi AKP’dir. Avrupa Birliği ile ilişkilerimizden, Bush yönetiminin Irak’a yaptığı saldırı öncesindeki Kuzey Irak’la ilgili politikalarımıza, daha sonra Irak’ın kuzeyindeki yönetimle ilgili tutumlarımıza kadar sayısız konuda hem “kırmızı çizgi” ilan ettik, hem de bunları tek tek yalayıp yuttuk.
Neyse... Şimdi konumuz o değil. Şimdi Türkiye’nin yıllardır başını ağrıtan “terör” temeline dayalı sorun üzerinde konuşma zamanı.
Dünkü görüşme ardından Ahmet Türk’ün, “umutluyuz, mutluyuz” şeklinde konuşması, iyi bir başlangıç yapıldığı izlenimi veriyor.
Bu sürdürülmeli. Ama görüşmeye “iki taraf arasındaki müzakere” kimliği giydirilmemeli. Görüşme sadece, “Başbakanın -veya ilgili bakanın- Ahmet Türk dahil her kim ile konuştularsa onun görüşlerini alma amacıyla yapıldığı” anlamına gelmeli.
Aksi halde daha işin başındayken hem insanlarımızı hem de ülkemizi “bu tarafla öteki taraf” kamplarına böleriz.
Daha sonraki aşamada da ne yapsanız dikiş tutturamazsınız. En kötüsü budur. Bu bir.
İkincisi... Bazı yazarlar ve bazı düşünürler “açılım” çalışmalarını başlatan İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın hiçbir ön hazırlık yapmadan insanların görüşüne başvurmasını eleştiriyorlar.
Bize kalırsa bu doğru bir bakış değil. Çünkü İçişleri Bakanı kendi görüşlerini veya hükümetin düşüncelerini birilerine aktarıp onlarla tartışmakla görevlendirilmiş değil. Bakan “olabildiğince çeşitli kesimleri dinleyip çözüm için ortak nokta üretmekle” görevlendirildi. O nedenle dosyasının boş olması doğrudur. Dosya bu görüşmelerden sonra dolacak.
Üçüncü olarak muhalefetin tavrı üzerinde duruluyor.
Kuşkusuz muhalefet bu sürece dahil edilmez ve desteği sağlanamazsa, sağlıklı bir çözüme ulaşılamaz.
İşte bu noktada iktidar partisine -özellikle Başbakana- büyük sorumluluk düşüyor. Bir başka ifadeyle Başbakan’ın gerçek devlet adamlığı gradosu bu olayla sınanıyor. Örnek verelim:
Milliyetçi Hareket Partisi aynen bugünkü açılıma karşı gösterdiği kadar sert bir tepkiyi bundan 9 sene önce de “İdam cezası kaldırılamaz” diyerek ortaya koymuştu. Ama merhum Bülent Ecevit, MHP’yi ikna etmeyi başardı ve sorunu çözdü. Şimdi de sıra Tayyip Erdoğan’a geldi.
Paylaş