TBMM’nin 23’üncü yasama dönemi başladı ama seçimlerle ilgili tartışma bitmedi. Özellikle de CHP’nin yenilgisinin doğurduğu tartışmalar.
Gerçi CHP Genel Merkezi’nin böyle bir sıkıntısı galiba yok. Anlaşılan "Merkez Yönetim Kurulu’nun raporu, Parti Meclisi’nde uzun tartışıldı.
Sonunda Genel Başkan Deniz Baykal’a Parti Meclisi’nin güven duyduğu 12’ye karşı 68 oyla tescil edildi. Böylece konu kapandı" diyorlar.
Hayır, kapanmadı. Daha doğrusu konu eğer şu anda partiyi yöneten kadronun yerinde kalıp kalmamasından ibaret olsaydı, "mesele bitmiştir" denebilirdi.
Oysa ortada Atatürk’ün kurduğu "laik Cumhuriyet"in kaderi var. Onun, "Ilımlı İslam Cumhuriyeti"ne dönüşüp dönüşmeyeceği veya dönüşüp dönüşmediği meselesi var.
Yoksa CHP’nin başında ister Ahmet olmuş ister Mehmet... Kime ne?
Bu dediklerimizi "abartılı" hatta "paranoyakça" bulanlar Türkiye’nin şu anda hangi noktada olduğuna ilişkin yazılanı, çizileni, hakkımızda deneni yakından izlesinler:
Avrupa Birliği Komisyonu Üyesi (AB Komiseri) Franco Frattini seçimin ardından ülkemizdeki "Laik azınlığın haklarının korunmasını" isterken, bizi nasıl gördüğünü söylemiş olmadı mı? Onun ardından AB’nin "Genişlemeden Sorumlu" Komiseri Olli Rehn, "Teokratik (Dini) devletler AB üyesi olamazlar" demek gereğini duymadı mı? Ortada böyle bir ihtimal yoksa, o lafı neden söyledi?
Bunların hepsi seçimden iki gün sonra söylenmiş sözler.
Dünkü gazetelerde de ABD’nin tanınmış diplomatlarından Richard Holbrooke’un Türkiye’yi artık "Ilımlı İslam Demokrasisi" olarak gördüğü ve Malezya ile aynı kefeye koyduğu bildiriliyordu.
Çağdaş uygarlığı yakalama iddiasıyla çıktığımız yolun neresindeyiz görüyor musunuz?
Yeri gelmişken anımsatalım:
Bundan yaklaşık 30 sene önce ülkemizde, "Türkiye ılımlı bir İslam ülkesi olmalı. Kemalizmi (Atatürkçülüğü) terk etmeli" diye kitaplar yazan CIA görevlisi Grahamm Fuller ile Paul Henze adında iki Amerikalı vardı. Türkiye’de örgütler kurdu(rdu)lar ve özellikle basınımızda müttefikler ürettiler. Her yere sızdılar. Bu seçimdeki sonuçlara bakınca eserleriyle iftihar ediyor olmalılar.
Onları mutlu edecek yazılardan biri de Birleşik Arap Emirlikleri’nde yayınlanan Haliç isimli gazetenin 29 Temmuz tarihli sayısında çıkmış. Radikal Gazetesi’nin aktardığına göre "liberal İslamcı" dedikleri Adalet ve Kalkınma Partisi’nin son seçim başarısından pek etkilenmişler. Eğer onlarda da "din, siyasi çıkmazlardan ayrıştırılabilse, kadın hakları verilse, düşünce özgürlüğü tanınsa" Türkiye’deki gibi "başarılı sonuç" alabilirlermiş.
O yazıyı yazan garip bilmiyor -veya bilse de korkudan diyemiyor- ki onların hepsinin temelinde yatan "laikliğin" kabulü, uygulanması ve korunmasıdır.
Bütün bunlar tamam da... CHP’nin başındakilere kendilerinin oradaki varlığının, laik Cumhuriyet’i korumaktan daha önemli olmadığını anlatmanın veya anlamayana öğretmenin yolu ne?