BELİRGİN bir gerçek var. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yeni bir "gel-git"i karşısındayız. Gel-git dediğimiz birbiriyle tamamen çelişen politikalardan bazen birini, bazen de onun tam zıddını savunması...
Son olarak Çek Cumhuriyeti’ne gitmeden önce havaalanında gazetecilere, PKK terörü konusunda son zamanlardaki söyleminin tersi görüşler ifade etti. Tuttu:
"Şu anda (...) sınır ötesi herhangi bir operasyon söz konusu değildir. Bu operasyonlarda tavrımız her şeyden önce burada silahların bırakılmasına yöneliktir(...)" dedi.
Ve tabii aklı olan herkes, "Ne oluyor? Başbakan teröre ödün kapısını bir kere daha mı açıyor?" sorusunu telaffuz etmeye başladı.
Oysa bundan tam bir gün önce, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) Merkez Yürütme Kurulu toplantısında (sınır ötesi) "Operasyona çok yakınız (...) Sıcak istihbarat geldiğinde zaten bunun bekletmesi olmaz, gereği yapılır" diyen de kendisiydi. Hatta Başkan Bush’la Washington’da yaptığı görüşmenin ayrıntısına girdiği ve arkadaşlarına:
"Bush, PKK’nın Türkiye, Irak ve ABD’nin ortak düşmanı olduğunu söyledi. Düşman nedir? Düşman, ortadan kaldırılması gerekli olan bir unsurdur. Öyleyse ortadan kaldırılması gerekli olan unsura karşı da bu mücadele sürecektir" diye ilave ettiği basına yansımıştı.
Şimdi ne görüyoruz?
Tüm gürültü patırtının amacı "silahların bırakılması" imiş.
Demek ki yarın PKK adına bir açıklama yapılsa ve "silahları bırakıyoruz" dese yani cinayet işleyen kişi gidip de karakola, "Ben karımı öldürdüm. Buyurun bu silahımı alın" diyerek teslim olsa onun hakkında işlem yapılmasına gerek kalmayacakmış gibi bir yaklaşım söz konusu.
PKK’nın silahları bırakması elbet iyi olur. Bu amacı sağlayacak politikalar izlenmesine de kimse karşı çıkmaz. Ama onun ardından ne geleceğini de bilmek lazım.
Bu amaca ulaşmak için pazarlık mı yapılacak?
Örneğin teröristlere af mı çıkarılacak?
Bunu 2003 yılında denediğimizi, "eve dönüş" adı altında -üstelik Anayasa’ya aykırı olarak- bir af yasası çıkarttığımızı ama sonunda bundan sadece hapisteki PKK’lıların yararlanıp tekrar dağa çıktıklarını unuttuk mu?
Kısaca merakımız şu... O kapı açılınca nerede durulur?
Başbakan’ın yakın arkadaşı ve AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın dünkü Vatan gazetesindeki sözlerini esas alacak olursak, mesele yok. Çünkü Sayın Fırat bu sözlerle Başbakan’ın, PKK’ya "ya silahı bırakıp teslim olacaklarını yahut öldürülerek ellerindeki silahın etkisiz hale getireleceğini" söylemek istediğini ileri sürüyor.
Şu gerçeği kabul etmedikçe ne PKK’ya ödün sayılacak bir şey yapılabilir, ne de onun sözcüleri muhatap alınabilir:
Ülkesi ve ulusu ile bölünmez bir bütün olan Türkiye’yi kabul ediyor, bireysel bazda tüm insanlarımızın eşit, özgür ve mutlu olmasına evet diyorsanız, buyurun, yoksa sonucuna katlanın.