HEM basın mensuplarına ipe sapa gelmez haberler verilmesine -işine geldiği sürece- göz yumacaksın, hem de "Birtakım kişiler büyük bir bilgi kirliliği yaratıyor" diye şikáyet edeceksin.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü yetkililerinden biri, Hrant Dink cinayetinden yola çıkarak "desteksiz atma" rekorları kıran basınımızdan şikáyet ederken söylemiş bunu.
İhtimal Hrant Dink’in öldürüleceğinin İstanbul Emniyeti’neresmen bildirilmesine rağmen Dink’i korumamış olmanın sorumluluğundan kurtulmaya çalışıyorlar.
İnsan ortadaki yanlışın düzeltilmesi için lafa nereden başlayacağını tayin edemiyor:
Bilgi kirliliği olmasın isteyen kurum, önce kendi yanlışını düzeltir. Örneğin, basına bilgi verme yetkisi kime aitse onu belirler, ilan eder. Ona her gazeteci kolay ulaşır. Herkesle sadece o muhatap olur. O da gazetecileri uyutmaya kalkmadan, yani dürüstçe fakat soruşturmanın seyrini bozmayacak şekilde gazetecilere bilgi verir. O zaman bu zıpırlıklar olmaz.
Ama bu çok basit önlemi, şimdiki İstanbul Valisi Muammer Güler ile Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’a 15 ve 20 Kasım 2003 tarihli Sinagog, İngiliz Başkonsolosluğu ve HSBC Bank bombaları ardından kendimiz önerdik. "Doğrudur, yapalım" dediler. Birkaç hafta göstermelik bir düzenleme yaptılar. Sonra yine bildiğimiz o başıbozuk düzene döndüler. Çünkü bizim dediğimiz yapılırsa, olayı çarpıtıp kendine puan toplama yolu tıkanıyor. Sözcü kişi çarpıtırsa hesap sorulacağını biliyor. Herhalde bunu gördüler, vazgeçtiler.
Şimdi "bilgi kirliliği"nden yakınıyorlar. Oysa hiç hakları yok.
Bu birinci nokta. İkincisi:
Hrant Dink’in katil zanlısı ile fotoğraf çektiren polis ve jandarmaya neden kızıyoruz ki?
Bu polis devletin polisi değil, bu iktidarın polisi. Onun zihniyetine paralel tavırlar sergiliyor. Örneğin, havaalanından geçen bir tarikat şeyhi görünce kendi sıfatını ve görevini unutup elini öpme yarışına giriyor. Profesyonelliğin kurallarını bilmiyor. Nitekim birçoğu devletin yasalarından ve teşkilatın emirlerinden çok kendi cemaatlerinin kurallarına bağlı. Onu uyguluyor... Bu polisten bugünkünden fazla ne bekleyebilirsiniz?
O görevini değil, cemaatin işine geleni yapıyor. Böyle polis yalan da söyler, iftira da atar.Elbet yalancı tanık kullanır, kanıt karartır. Elbet tutanak yırtar, elbet zanlıyı yargıdan kaçırır.
Polisi devletin polisi yapmadıkça, siyaset ile cemaatlerin etki alanı dışına çıkarmadıkça Türkiye’de ne soruşturmanın selameti söz konusu olabilir, ne bilgi kirliliği önlenebilir.
Polis iktidarın değil devletin polisi olacak. Yasadan başka kural tanımayacak. İçindeki avantacıları, rüşvetçileri, zorbaları temizleyecek. Terfide, tayinde sadece "liyakatin" geçerliliği sağlanacak. Eğitimi ve disiplini mükemmel, maaşı yüksek olacak. Polis ancak o zaman polis olacak.