İSTANBUL’da, Mersin’de kısaca orada burada meydana gelen patlamaları biz birbirinden bağımsız olaylar gibi görmek eğilimindeydik.
Oysa dün İzmir’de yaşanan patlamayı son olaylarla yan yana koyunca, bunların hem birbiriyle bağlı olduğu hem de bir sistem dahilinde yapıldığı anlaşılıyor.
O zaman da terörle mücadelenin hem kapsamı hem de metodu farklı hale geliyor.
Daha açık ifade edelim:
Terör yalnız Cudi dağlarında, Dağlıca sırtlarında veya Bestler deresi yöresinde değil, büyük şehirlerimizde de at oynatma iddiasındadır.
Yaşananlar, örneğin 27 Temmuz akşamı İstanbul’un Güngören semtinde 17 masum sivilin ölümüne, 100 kadarının yaralanmasına yol açan patlama, 19 Ağustos günü Mersin’de kendini otomobiliyle birlikte havaya uçuran canlı bomba olayı kanımızca aynı zincirin halkalarıdır.
Bunlara son İzmir olayını da eklemek gerektiğini vurgulamak lazım.
Unutmadan söyleyelim:
Arada 9 Temmuz günü ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu’na yapılan saldırı ile 7 Ağustos günü İstanbul’da Karacaahmet Mezarlığı’ndan Birinci Ordu Karargáhı’nın bulunduğu Selimiye Kışlası’na yapılan "havan topuyla saldırı" da var. Bu iki saldırının diğerlerinden kopuk olması ihtimali bize daha güçlü görüyor.
Ama öyle veya böyle... Bir gerçek var ki teröristler "artık şehirlerde de varız" diyorlar.
Bu mesajı almamız ve bireyler olarak hepimizin çevremize karşı çok daha duyarlı ve kuşkucu olmamız lazım. Bu bir.
İkincisi... Kabul edelim ki gelişmeler, ne Güngören olayından sonra "Saldırının bütün boyutlarıyla aydınlatıldığını" söyleyen, "Kesin tespitler ve güçlü delillerle tereddüde yer bırakmayacak şekilde olay aydınlatılmış ve faillerin büyük bölümü yakalanmıştır" diyen İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı teyit etti, ne de "Tespitlere göre adliyeye sevk edilen 10 kişiden biri, bizatihi bombayı koyan kişidir" şeklinde basına açıklama yapan İstanbul Valisi Muammer Güler’i doğrulayan bir gelişme oldu.
Bizim polisin "faili hemen bulduk" demeye meraklı olduğu bilinir. Bu yüzden sıkıntıya düştüğünün örnekleri de çoktur. Sadece birini yani Üzeyir Garih’in öldürülmesinin ardından "faili bulduk" diye masum bir çocuğu kamuoyuna teşhir ettiklerini anımsatsak sanırız yeter.
Nitekim son Güngören olayını PKK’ya yükleyen yetkililerimiz, "Güngören olayının arkasında PKK’nın olmadığını tahmin ediyoruz" diye açıklama yapan Alman Dış İstihbarat Teşkilatı Başkanı Ernst Uhrlau’yu tekzip edemediler.
Kısaca demek istiyoruz ki, ya güvenlik güçlerimiz daha etkin olacak ve hayatı hepimize zehir etmeye çalışan terör yuvalarını, onlar harekete geçmeden başlarına yıkacaklar yahut da terörün ağır bedelini ödemeye mecbur olacağız.
Keşke diyoruz, dünyaya nizamat vermeye kalkan büyüklerimiz önce evimizin içini düzeltmek gerektiğini görseler.