Paylaş
Yazdığına göre “1960’da Ankara Gazeteciler Cemiyeti’nde Ecvet Güresin’e ve Yılmaz Çetiner’e haksızlık yapmışız”. Bunun ayrıntısını Özkök, “Hürriyet’in Başyazarı Oktay Ekşi’den öğrenebilir”miş.
Belli ki “bulaşmak” ve mümkünse dikkat çekmek istiyor.
Bunun üzerine “Güresin’e ve Çetiner’e o Cemiyet’te hiçbir haksızlık yapılmadığını” söyleyerek, “Ne biliyorsa ağzında gevelemeden açıklamasını” Barlas’tan istedim.
Hem “gammaz” hem “demagog” olduğu bilinen bir gazeteciye sığındı. O gazeteci Yılmaz Çetiner’in “Nefes Nefese Bir Ömür” isimli anılarında sanki “Ecvet Güresin’e ve kendisine (Çetiner’e) yapılan haksızlıklar anlatılıyormuş” gibi bir şey yazmış.
Oysa o kitapta Ecvet Güresin’le ilgili öyle bir iddia hiç yok. Yılmaz Çetiner de -olayların bir kısmını yanlış anımsayarak- “1961 Kurucu Meclisi’ne basından kimlerin katılacağını belirlemek amacıyla bir kongre toplandığını, orada kendisine ve Demokrat Parti yandaşlarına ‘Kuyruklar... Demokratlar’ gibi laflarla sataşıldığını... Daha sonra kendisi dahil 7-8 üyenin Cemiyet’ten ihraç edildiğini” yazmış.
Çetiner’in anlattıklarının doğru versiyonu şudur:
Cemiyet’in bir olağanüstü kongre çağrısını ihtilalden kısa bir süre sonra biz yaptık. O kongrede Çetiner’e ve onun gibi Demokrat Parti’ye yakın görüş sahibi arkadaşlara karşı terbiyesizce bazı sözler sarf edenler oldu. Ben de bu olaydan duyduğum üzüntüyü yeri gelince, Yılmaz Çetiner’e ifade ettim. Ama dediği kongre sırasında henüz Kurucu Meclis’in adı bile yoktu.
Zaten “aday belirleme” amaçlı bir toplantı da hiç yapılmadı. İsteyen aday oldu. Sonra gizli oyla ben, Altan Öymen ve İlhami Soysal seçildik.
Cemiyet’ten ihraç edilenler konusunda da merhum Çetiner’in hafızası onu aldatmış. Örneğin ihraç edilenlerin sayısı 7-8’den fazla idi. Gerekçe -yanlış anımsamıyorsam- “aidat borçlarını yatırmamış olmaları” idi. Bunun da ayrıntısını merak eden olursa anlatırım.
Çetiner onların arasında olabilir ama Ecvet Güresin kesinlikle yoktu.
Tekrar ediyorum:
Aynen Ertuğrul Özkök’ün dediği gibi, o dönem gazetecilerinden hiçbirinin meslektaşını onun patronuna “gammazladığının” benim bildiğim örneği yoktur. Böyle bir ahlaksızlık o zaman da yapılırdı diyen somut konuşsun.
Yeri gelmişken ilave edeyim:
Ertuğrul Özkök’ün “o dönemleri bilmeyecek kadar yeni ve tecrübesiz” olduğunu, kendini “kıdemli ve tecrübeli” sayarak ifade eden Mehmet Barlas o tarihte belki üniversite öğrencisi idi ama kesinlikle gazeteci değildi. Ama “gazetecilik kıdemi”ni babası merhum Cemil Sait Barlas’ın 1951’de çıkardığı “Pazar Postası” isimli (haftalık veya iki haftalık) dergi/gazetenin idarehanesine ilk veya ortaokul öğrencisiyken gidip gelişlerinden başlatıyorsa elbet bir şey diyemem.
Not: Bugün bu sütunu kendimi savunmak için kullanmaya mecbur olduğum için herkesten özür dilerim. O.E.
Paylaş