İLETİŞİM teknolojilerinin gelişmesi elbet çok yarar sağlıyor ama ister istemez sakıncalarını da yaşamımıza şuradan buradan bir delik bulup sokuveriyor.
Çocuk pornosu konulu haberleri anımsarsınız.
Sadece odeğil, fuhuş, intihara teşvik, uyuşturucu madde dahil bazı konularda toplumsal yapıyı korumayı amaçlayan önlem arayışı bir süredir tüm ülkeleri meşgul ediyor.
Lakin "elektronik ortamda işlenen suçların önlenmesi" için demokratik toplum yapısına uygun bir çözümün bulunabildiğini söyleyemiyoruz.
Dahası bu önemli konu gazetelerde pek de yer almıyor.
Oysa karşımızda koskoca bir sanal dünya var.
Çeşitli kaynaklar değişik rakamlar veriyor olsalar da örneğin 1 milyar internet kullanıcısının oluşturduğu bir hacimden söz ediyoruz. Dünyada 110 milyon kadar web sitesi olduğu biliniyor. Sadece YouTube isimli sitedeki 100 milyon adet hareketli, sesli görüntü, birkaç tuş darbesiyle ulaşılacak kadar herkesin dünyasına yakın bir yerde bulunuyor.
Gelelim Türkiye’ye... Sırf Türkiye’de kaydedilmiş web sitesi sayısının 100 bin kadar olduğu, bunlara yurtdışında kaydedilmişleri de ekleyince sayının 600 bini bulduğu bildiriliyor. İnternet (uzmanlar onun yerine bilişim ağı denilmesini istiyorlar) kullanıcılarımızın sayısının 20 milyon kadar olduğu ileri sürülüyor.
İşte bu büyük dünyanın halen içinde bulunduğu başıboşluktan veya diğer ifadeyle keşmekeşten kurtulması gerekli. Lakin bugüne kadar sağlıklı yani demokratik bir toplum yaşamının gereklerine uygun ve tatmin edici bir çözüm üretilemedi.
Ama ihtiyaç ortada olduğu için belli ki hükümet de bir çözüm aramış. Nitekim Ulaştırma Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Meclis’e gönderilen bir yasa tasarısı bugünlerde TBMM Adalet Komisyonu’nda tartışılıyor.
Tamam... İhtiyaç ortada ama o ihtiyacı karşılamak için getirilen öneri, doğru bir öneri mi yoksa sakıncası ondan beklenen yarardan daha büyük bir öneri mi?
Tasarıyı bulduk. Konunun uzmanlarıyla konuştuk. Sonunda o kanıya vardık ki, bugünkü iktidar, düpedüz zaptiye mantığıyla bir çözüm üretmeye kalkışmış.
Daha doğrusu çözüm ararken, Batı demokrasileri gibi "özgürlükçü" yaklaşımı değil, kendi vatandaşlarının belli başlı web sitelerine ulaşmasını engelleyen Çin Halk Cumhuriyeti ve İran gibi ülkelerin tuttuğu yolu benimsemiş.
Tutmuş Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı adıyla yeni bir kurum oluşturmuş. Bu kuruma veya onun başvurusuyla yargıca, yukarıda sakıncalı sayılabileceğinden söz ettiğimiz yayınlara ulaşmayı engelleme yetkisi tanınmış. Yani düpedüz bir sansür kurumu meydana getirmek istenmiş.
Ayrıntıya yeri gelince girmek koşuluyla soralım:
Programında "Sansür ve benzeri kavramların tanımı (...) tamamen sivil inisiyatif tarafından belirlenecek ve önlemler de yine siyasi iradenin dışında alınacaktır" diyen yoksabaşka bir AKP miydi?