KENDİSİNİ daha önceki marifetlerinden tanımadınızsa Sultanahmet Camii’ne girerken ortaya çıkan başparmak yeri delik çoraplarından biliyor olmalısınız:
Bir zamanlar ABD’nin en kuvvetli üç-dört kişisinden biriydi.
Protokoldeki yeri geride olsa da Başkan Bush, Başkan Yardımcısı Dick Cheney ve Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’den sonra gelen o yani Paul Wolfowitz idi.
Sevgilisine torpil yapıp maaşını haksız yere yükselttiği anlaşılınca istifa edip Dünya Bankası Başkanlığı’ndanayrılmaya mecbur kalan Paul Wolfowitz’i şimdi tüm dünya konuşuyor.
Sadece bankadaki konumu nedeniyle değil, sırf Irak ve çevresindeki petrol yataklarına egemen olmak amacıyla yüz binlerce sivilin pisi pisine ölüp gitmesine sebep olduğu için de önemli biriydi.
Daha önce ABD Savunma Bakanlığı’ndakiBakan Yardımcılığı görevinden alınarak 2005 Haziran’ında aziz dostu Başkan Bush tarafından Dünya Bankası Başkanlığı’nagetirilmişti.
Irak’ı ve Ortadoğuyu berbat ettiği yetmemiş olmalıydı ki Dünya Bankası’nıda tarihinde hiç olmamış bir "etik" krizi içine soktu.
Bankayı yönetim şekli kendi iş arkadaşlarına o kadar "illallah" dedirtmiş olmalı ki, yabancı haber ajansları "istifa edeceğini açıklaması" üzerine Dünya Bankası çalışanlarının şampanya patlatarak sevinç gösterisi yaptıklarını bildirdi.
İşte bu Türk dostu (!) zatın bize nasıl baktığını, malum ve meşhur "1 Mart Tezkeresi"nin TBMM’de kabul edilmemesi üzerine hakkımızda neler söylediğini sizlere anımsatmak gereğini duyduk.
Paul Wolfowitz bizi o kadar severdi ki, 6 Mayıs 2003 tarihinde kendisiyle mülakat yapan Türk gazetecileri Mehmet Ali Birand ile Cengiz Çandar’a bu sevgisini, bizi uşak olarak gördüğünü ortaya koyan aşağıdaki sözlerle ifade etmişti:
"(ABD ile Türkiye ilişkilerinde) Yeni bir sayfa açacaksak, yeni bir geleceğe sahip olacaksak şöyle bir Türkiye olmalı:
Her şeye, Kuzey Irak’ta olan her şeye şüpheyle yaklaşacağına, Amerikalıların ne istediğini umursamıyoruz diyeceğine, İran ve Suriye ile ne problemler varsa, ’Onlar bizim komşumuz’ demeyen bir Türkiye olmalı... Şöyle bir Türkiye olmalı:
’Evet biz hata yaptık’ demeli. ’Irak’taki olaylara daha duyarlı davranmalıydık. Bilmedik. Ama artık biliyoruz. Nerede ne kadar yardımcı olabiliyorsak, o kadar yardımcı olmalıyız Amerikalılara’ demeli. Çünkü bu Türkiye’nin çıkarları için de çok önemli."
Wolfowitz’in demecinin, ne anlama geldiğini sonraki olaylardan anladığımız bir bölümü de şöyleydi:
"(Tezkerenin kabul edilmesi yönünde) Önemli rol oynamaları gereken liderlik konumuna tam olarak, mesela askerler sahip çıkamadılar."
Bu sözler üzerinden sadece iki ay sonra Süleymaniye’de 11 askerimizin başına çuval geçirildiğini, mücrim tulumu giydirilip gözleri bağlı, elleri -ve belki ayakları da- kelepçeli halde Bağdat’a götürüldüklerini, orada dövülüp hakarete maruz bırakıldıklarını anımsıyor musunuz?
Ya, o olayın faili olan komutanın terfi ettirildiğini?