ANKARA’daki terör eylemini, Şırnak’ta 6 yiğit daha şehit verdiğimize ilişkin haberler izleyince Başbakan Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün durumu daha da zorlaştı. Çünkü kamuoyu görüyor ki terör bitmiyor, buna karşılık hükümetin elinden bir şey gelmiyor.
Son çareyi Başbakan aynen Ceza Yasası’nın çok eleştirilen 301’inci maddesinin değiştirilmesi istekleri nedeniyle uyguladığı taktikte buldu. Verdiği mesaj şu:
"Bize askerden resmen bir talep gelmedi ki Meclis’e bir tezkere göndererek Kuzey Irak’a operasyon için izin isteyelim."
Anımsayacaksınız, 301’inci madde konusunda da Sayın Başbakan kendi tutumunu, "Yasada değişiklik yapılabilmesi için -aslında Sivil Toplum Kuruluşu olmayan- Ticaret Odaları Birliği, Ziraat Odaları Birliği, Veteriner Odaları Birliği, Eczacılar Odaları Birliği gibi -sözde- sivil toplum kuruluşlarının oturup bir ortak metin üretmelerini beklediklerini" ifade ederek savunmuştu.
Oysa herkes bilir ki Irak’ın kuzeyine -gerekli ve doğru olup olmadığı ayrı mesele- bir askeri operasyon yapılacaksa bununla ilgili inisiyatifi de hükümet kullanır, kararı da hükümet verir.
Tezkere mezkere işin formalite faslıdır.
Kaldı ki kimsenin "Tezkere reddedilsin, operasyona izin verilmesin" dediği de yok.
Gerçi Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün dün NTV’ye verdiği mülakatta "Sabrımız bugün de bitmiştir" demesine bakıp yakın bir zamanda askeri bir operasyon için düğmeye basılabileceği ileri sürülebilir. Ama Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bir operasyon için "üçlü işbirliğine" ihtiyaç olduğunu vurgulamasından anlaşıldığına göre, bu ihtimali yakın saymak pek de gerçekçi sayılmaz.
Kaldı ki ABD ve Irak hükümeti ile işbirliği yaparak bir operasyona girişmenin amacına ulaşması söz konusu bile olamaz. Çünkü Irak hükümetine verilen en ufak bir "operasyon" bilgisinin anında hem PKK’nın lider kadrosuna hem de Mesut Barzani’ye iletileceği kesindir.
Abdullah Gül’e sorarsanız Irak’ın kuzeyine bir operasyon yapılmasıyla ilgili "Karamızı kendimiz verir"mişiz. "Bizim dışarıdan herhangi bir şekilde telkin almamıza ihtiyaç yok"muş.
Gerçeği bilmeseniz gözleriniz yaşarabilir.
Oysa bırakın Washington’daki ikinci sınıf bir bakanlık sözcüsünün, "Türkiye’nin bir operasyon yapmasını arzu etmeyiz" türü uyarısını... Kendini gayri resmi bir ABD sözcüsü konumuna oturtan bir Türk gazetecinin, "Adını yazmamıza izin vermeyen ABD’li bir yetkili, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine müdahalede bulunması ihtimaline hiç de sıcak bakmıyoruz dedi" türü haberinin bile bizim yetkilileri kararlarından caydırdığını bilmeyen yok.
Durumumuzun bu olduğunu herhalde Bağdat’taki -kanımızca- kukla hükümet de biliyor olmalı ki, dün Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Levent Bilman’ın, 9 Nisan 2007 tarihinde verdiğimiz nerdeyse ültimatom havalı notaya Bağdat hükümetinin gayet entipüften bir yanıt gönderdiğini açıkladı.
O notaya ilişkin haberler doğru idiyse, sözde biz, "PKK’yı koruyan ve Türkiye Kerkük’e karışırsa biz de Diyarbakır’a karışırız türü laflar eden Mesut Barzani’yi ya siz susturun yahut biz susturmasını biliriz" tafrası satmıştık.
Anlaşılan o kırmızı çizginin üstüne de bir sünger çektik.