ÜLKELER arasında dostluğu geliştirmek güzel. Onun gereğini yapmak doğru.
İngiltere’den başlayan dış gezisini Türkiye’den geçerek tamamlamak isteyen Suudi Arabistan Kralı’nı burada en iyi şekilde ağırlamak da "konukseverliğimize" çok uygun bir davranış.
Hatta, Cumhurbaşkanı Gül’ün Kral’ıbizzat gidip Esenboğa’da karşılaması anlaşılır bir tutum.
Lakin olay orada bitmiyor ki... Nitekim yine ayarını kaçırdık:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tuttu konuk Kral Abdullah Bin Abdülaziz El-Suud’a Türkiye Cumhuriyeti’nin bir sivile verebileceği en büyük nişanı, yani Devlet Şeref Madalyası’nıtakdim etti.
Sebep de Kral hazretlerinin "Cumhurbaşkanı seçilen Gül’ü tebrik edip kendi ülkesinin en yüksek nişanını vereceğinin" öğrenilmesi imiş. Türkiye olarak bu jeste karşılık vermek istenmiş.
İyi de, bu madalyanın ancak "Bakanlar Kurulu’nun teklifi" üzerine, "Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası (ölümsüzleşmesi), ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü, toplumun huzuru, birlik ve beraberliği için yurtiçinde ve yurtdışında üstün feragat, fedakárlık, başarı ve yararlık gösteren Türk ve yabancı uyruklu kişilere" verilebileceğini söyleyen yasayı yok saymaya kimin hakkı var?
Allah için söyleyin, şu saydığımız koşulların hiçbiri bu saygıdeğer konuk için geçerli mi?
"Daha önce aynı madalyayı alanların hepsi için bu kural gözetilmiş mi ki, şimdi laf ediyorsunuz" diyenleri duyar gibiyiz.
Yanlışın tekrarı, onu yanlış olmaktan çıkartıyor mu? Bizim yanıtımız da bu!
Hadi onu da sineye çekelim... Bugünkü Hürriyet’te bir fotoğraf var ki, görünce kahrolmamak mümkün değil. Anlatalım:
Fotoğraf Kral hazretlerinin Ankara Swissotel’deki "Kral Dairesi"nde çekilmiş. Başbakan Tayyip Erdoğan orada Kral tarafından kabul edilmişmiş. O sırada nasıl olduysa akıllarına Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le de görüşmek gelmiş. Gül’e -anlaşıldığına göre- "Buraya gelir misin?" demişler.
O da kalkmış Kral’ın oteldeki dairesine gitmiş.
Sonra Kral, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’nı sağına, Başbakan’ını soluna oturtup sanki Türkiye’de değil de Riyad’daki sarayında imiş gibi, bir fotoğraf çektirmişler. Kral’ınarkasındaki duvarda da Atatürk’ün değil, ya kendisinin veya bir önceki Kral’ınfotoğrafı asılı...
Böyle bir olay, iki üç samimi arkadaş arasında olur. Buluşurlar, tavla atarlar. Kimse bir şey demez.
Ama bir Cumhurbaşkanı kendi devletinin itibarını hiç düşünmeden tutar da yabancı bir ülke devlet başkanının ayağına gider mi?
Sayın Gül hálá, Cidde’deki İslam Kalkınma Bankası’nda ekonomist olarak çalıştığı günlerin etkisi altındaysa ve Kral’a o açıdan bakıyorsa, derhal bir perspektif ayarı yaptırsa iyi olur.
Belki kendisi farkında değil ama geçen ayın başında Strasbourg’da ziyaret ettiği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı Jean-Paul Costa ona "eshab-ı mesalih" (iş takibine gelmiş biri) muamelesi yapınca da biz rahatsızlık duymuştuk. Çünkü onu bilmiyoruz ama biz ulusal onurumuza önem veriyoruz.