FRANSA bizleri şaşırttı mı, yoksa yıllardır zihnimizde taşıdığımız özgürlükçü Fransa’nın değil, şu anda karşımızda bulunan ifade özgürlüğü karşıtı, bağnaz, "tek doğru"lu despotik kafalı Fransa’nın gerçek Fransa olduğunu mu gösterdi?
Galiba ilk defa kralı çıplak gördük. Ondan şaşkınız.
"Ermeni soykırımı olmamıştır dersen, 5 yıla kadar hapis yatar, 45 Euro da para cezası ödersin" diyen -gerçeği bilsen de söyleyemezsin demenin ne kadar utanç verici olduğunu göremeyen- bir Fransa, altını çize çize söylüyoruz... Uygarlık álemi için bir yüz karasıdır.
Bakın "Ermenilere katliam yapılmadı" filan demiyoruz. Gerçi inancımız öyle ama o konuya girmiyoruz.
Olaya "ifade özgürlüğü" yönünden bakıyor ve Fransa Ulusal Meclisi’nin bugün görüşeceği -çok muhtemelen de kabul edeceği- önerinin sadece Fransa için değil Avrupa Birliği için de büyük ayıp teşkil edeceğini söylüyoruz.
Avrupa Birliği demişken "Genişlemeden Sorumlu" Komiser Olli Rehn’in bu konuda Fransa’yı eleştiren sözlerine dikkatinizi çekmek isteriz:
Olli Rehn "Fransız Milli Meclisi’nin öneriyi onaylaması halinde bunun yapıcı olmayan bir etki yaratmasından korkuyorum" diyordu.
Türkiye’ye gelip "Ceza Yasası’nın 301’inci maddesini kaldırın" diye akıl veren, bu maddenin "ifade özgürlüğü ile bağdaşmadığını" söyleyen Olli Rehn sıra Fransa’ya gelince lafı neden dolandırıyor? Olli Rehn bu önerinin "ifade özgürlüğüyle taban tabana zıt olduğunu" söylemeyi bilmiyor mu?
Yoksa bir ülke bir kere Avrupa Birliği üyesi sıfatını kazanırsa artık onun her naneyi yemekte özgür olduğu gibi bir varsayım mı var?
"Avrupa bir kültür ve değerler bütünüdür" diye kasım kasım kasılan "entelektüel"ler nerdeler? Bay Giscard d’Estaign’in yani "Türk" lafı geçince tüyleri diken diken olan eski Fransız Cumhurbaşkanı’nın sesi neden çıkmıyor? Le Monde’un aleme akıl dağıtan makalelerinde bu konu neden işlenmiyor?
Bu öneri nedeniyle Fransa’yı hayalarından (lütfen lügate bakınız) yakalamış bulunmaktayız. Onlara bu çağın değil artık, Galile’nin "Dünya kendi ekseni etrafından dönen bir küredir" demeyi yasaklayan Engizisyon dönemi Fransası olduklarını söyleme hakkımız var.
Abarttığımızı düşünmeyin. Biz "Ermeni soykırımı" iftirasıyla başlayan bu kavgadan başarıyla çıkmaya mecburuz. Çünkü aksi halde o iftirayı sicilimizden temizleyemeyiz. Bu da -dün bu sütunda yazdığımız gibi- kavgayı çok akıllıca yürütmemizi gerektiriyor. Taha Akyol’un da kendi sütununda ifade ettiği gibi bu kavgada bizi etkili ve güçlü kılan silah "ifade özgürlüğü" konusunda Fransa’nın içine düştüğü -veya düşmek üzere olduğu- durumdur.
Ancak başkasına "Yaptığınız ifade özgürlüğü yönünden büyük ayıptır" diyecek olan Türkiye’nin kendi ayıplarından kurtulması öncelikli koşuldur. Örneğin yeni Ceza Yasası’nın 301’inci maddesi değiştirilmedikçe, sayısız defa yazdığımız diğer sakıncalı maddeleri düzeltilmedikçe, sözümüzü dinletemeyiz. Dinletemediğimiz gibi, sonunda sesimizi kesmeye de mecbur oluruz.
Gördüğünüz gibi bizi yine "ifade özgürlüğü" selamete çıkarır.