BUGÜN bu sütunda Ordu var. Ama bu Ordu’nun üniformalısı, silahlısı değil. Bu da onun kadar bizim olan öteki "Ordu".
Bu saygınlığını, bağımsızlığımızın simgesi olmaktan almıyor. Bu Ordu, sevimliliğine, kültürel aktivitelerine, fındığına, insanına, doğasına güveniyor. Kendisini meşhur elementler tablosundaki "oksijen"le simgeliyor. "O"nun tepesine bir küçücük bulut, sağ alt tarafına da "2" adet molekül koymuş. Onunla tanınmak istiyor.
Bugün işte o Ordu’dayız.
Ordu bugün "il" olarak 87 yaşını tamamladı. Ama 87 yılın gerektirdiği kadar gelişmedi veya gelişemedi. Zaten biz de o yüzden yani Ordu’nun ekonomik ve sosyal gelişmesine çözüm arayanlara katkıda bulunmak için Ordu’ya geldik.
Sadece Ordu için değil, Anadolu’nun "Biz de kalkınacağız" diye ayağa kalkmış öteki illeri için de Doğan Medya Holding bugüne kadar "Anadolu’daki Avrupa" başlıklı 20 toplantı düzenlemişti. Ordu’da yapılanla sayı 21’i buldu.
Aslında bu toplantı 18 Ekim 2007 tarihinde yapılacaktı. Bineceğimiz uçağın arıza yapması toplantının ertelenmesine sebep oldu. Belki de o erteleme işe yaradı. Çünkü Ordu bu yeni toplantıyla kendisinden ikinci defa söz ettirdi.
Nitekim ertelenen birinci toplantı dolayısıyla bu sütunda çıkan yazıda:
"Ordu sağlıklı bir patlayışla büyümek istiyor ama onu engelleyen çemberleri bir türlü kıramıyor. Öncelikle Ordu’dan kazanan ama kazandığını Ordu dışında harcayan işadamları yüzünden büyüyemiyor. Ordu’da hálá bir liman olmaması yüzünden büyüyemiyor. Karadeniz’i Orta Anadolu üzerinden Akdeniz’e bağlayacak olan Ordu-Sivas-İskenderun yolunun önemini hálá kavrayamamış olan Karayolları Genel Müdürlüğü’nün vizyonsuzluğu yüzünden büyüyemiyor. Limanı, yolu olmayan Ordu üretse de çevredeki pazarlara ulaşamıyor. O yüzden bir tek fındığa, biraz da bala bağımlı yaşamaya mecbur ve mahkûm oluyor.
Bu gerçekler Ordu’yu 81 il içinde sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi sıralamasında bazı sene 62’nciliğe, bazı sene 61’inciliğe çiviliyor" demiştik.
Maalesef göstergeler yukarıda sözünü ettiğimiz gerçeğin değişmesi için çok büyük ve çok ciddi bir seferberliğe ihtiyaç olduğunu söylüyor.
Bu seferberliğin iki hedefi olmalı. Birincisi Ordu’yu "fındığa" bağımlı olmaktan kurtarmayı hedeflemeli. Gerçi "fındık" Ordu’nun hálá "her şeyi". O kadar ki 2001 rakamlarına göre, tüm bitkisel üretiminin yüzde 92’sini fındık oluşturuyor. Fındık bu kadar egemen olunca Ordu başka bir şey üretmiyor. O da Ordu’yu "fındık üretiminin iyi olduğu yıllar" ile "düşük olduğu yıllar" parantezine hapsediyor.
İkincisi Ordu’nun farklılıklarını ön plana çıkarmayı hedeflemeli. Onu "marka"laştırmalı. Bu "bal" ile olur, "yayla"ları ön plana alan "turizm"leolabilir. Ordu’nun "kültürel aktivitelerini" daha da güçlendirmekle olabilir. Ama asıl, Ordu’nun sadece işadamını, zenginini, okumuşunu değil, olabildiğince geniş bir şekilde tüm bireylerini "Ordu’yu kalkındırma seferberliğine" ortak etmekle olabilir. Yoksa, daha önce de denendiği gibi, biz söyler, biz dinleriz. Aynı yerde sayarız.