Paylaş
Muhtemelen Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu dahil, Bakanlık yetkililerinin durumu budur. Ama eğer sadece “eğitim” konularına değil, insani sorunlara da duyarlılık gösteren biriyseniz, sorun büyüktür.
Gerçekten sesini duyuramayan ve çalışacak işi de olmayan bir “öğretmenler” sorunu var.
Her gün ulaşabileceklerini sandıkları herkese yüzlerce e-mail gönderiyorlar. Kiminin derdini anlatacak kadar bile Türkçesi yok. Yani “öğretmen” tayin etseniz, ona teslim edeceğiniz çocuğa yazık.
Ama dili dönenlerin dedikleri doğruysa, vaziyetleri gerçekten vahim. Çünkü yıllardır çözülemeyen problemlerin altında eziliyorlar.
Ona gelmeden, aynı konuda Sedat Ergin’in 25 Kasım 2009 tarihli yazısında verdiği bilgilerden kısa bir bölümü aktaralım da resmi görün:
Ankete katılan ve bir okulda görev yapan öğretmenlerin, yüzde 70.5’i kredi kartı borcu altında ezildiğini; yüzde 21.6’sı maddi sıkıntılar nedeniyle eşiyle ayrılma noktasına geldiğini bildirmiş. Öğretmenlerin yüzde 37.2’si “İşimi sevmeden yapıyorum” demiş.
Çünkü “AB ülkelerinde bir öğretmen ilk işe girişte yılda 29.5 bin dolar ücret alırken Türkiye’de 14 bin dolarla” göreve başlıyor. Ders yükü de öteki ülkelerdekinden çok ağır.
Bunlar yine de işi olup çalışanlar. Yani bir bakıma “şanslı” olanlar. Oysa Türkiye’de 318 bin öğretmen açığı ve 310 bin de “işsiz öğretmen” var.
Öyle ise “işsiz” olanları “işe al” sorun bitsin, değil mi?
Nitekim aynı şeyi 2002 yılında yani henüz iktidara gelmeden önce Tayyip Erdoğan da söylemiş. Onu da “işsiz öğretmenler” anımsatıyor:
Mayıs 2002’de İzmit’te, “Şu sisteme bakın hele! Ülkede 72 bin öğretmen açığı var, sen sınavla (Kamu Personeli Seçme Sınavı’nı kastediyor) seçiyorsun. Hangi akla hizmet ediyorsun? Bırak da öğretmenlerimiz okul seçsin, göreve başlasın. Önüne niye engel koyuyorsun?” demiş.
Onunla kalmamış, aynı yılın Temmuz ayında Samsun’da:
“Buradan sözüm tüm genç öğretmen adaylarına... Siz merak etmeyin. Biz geldiğimizde üniversiteyi bitirdiğinizde ‘Ne yapacağım? Sınavı ya kazanamazsam’ korkun olmayacak. Çünkü sınav olmayacak” demiş.
Aynı vaatleri sonra İstanbul’da da tekrarlamış.
Oysa aradan tam 8 sene geçtiği halde ne onun dedikleri gerçekleşmiş ne de onun “Milli Eğitim Bakanı” sıfatını verdikleri sözlerini tutmuşlar.
Hadi bir öncekini anlıyoruz çünkü muhterem tek ayak üstünde kırk marifet gösterecek kadar yetenekliydi.
İşin kötüsü şu andaki Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu da “iş” bekleyen öğretmen adaylarını hayal kırıklığına uğratmış:
Örneğin her yıl Şubat ayında yapılan öğretmen atamalarını Haziran’a kaydırmış. Bu atamalar da “kadrolu” öğretmenlik için kullanılacakmış. O nedenle “Sözleşmeli öğretmenleri kadroya alacaklar yani yeni atama yapmayacaklar” diyorlar.
Öyle mi, değil mi, Bakanlık açıklasın istiyorlar.
Paylaş