MERHUM Turgut Özal’a hayranlık duyanlar bildiğiniz gibi kendisini "vizyon sahibi" bir devlet adamı olarak nitelendirirler.
Özal elbette son derece zeki bir insandı, ama aldığı bazı kararlar onun zekásından da vizyonundan da şüphe etmeyi gerektirecek kadar yanlış olurdu.
İçimizden "iyi niyetinden" kuşku ihtimali de geçmiyor değil, ama dile getirmiyoruz.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın 16 Mart 2007 günü İstanbul’daki Harp Akademileri’nde yaptığı konuşmanın özeti dünkü Radikal Gazetesi’nde vardı. Bugünkü Hürriyet’te de aynı konuda bir haber bulacaksınız.
Bu özetlerden anladığımıza göre Büyükanıt, Türkiye’nin güvenliği konusundaki görüşlerini açıklarken, "Bugün karşımızda bulunan birçok sorunun (temelinde yatan gerçeğin O.E.), geçmişin yanlış çözümleri olduğunu kabul etmemiz gerektiğine inanıyorum. 1991 yılında Irak’ta 36’ncı paraleli çizip, ona destek vererek, Kuzey Irak’ta bugünü yarattığımız bir gerçektir. Kendi yaptığımız hataları başkasına yükleme şansımız yoktur" demiş.
Büyükanıt’ın sözleri altına sadece imzamızı değil, kalıbımızı da basarız.
Anımsayacağınız gibi Türkiye’ye Amerikan,İngiliz ve Fransız hava kuvvetlerine mensup savaş uçakları konuşlandırarak Irak’ın 36’ncı paralel üstünde kalan kısmına Saddam Hüseyin’in müdahale etmesini önlemek Turgut Özal’ın fikriydi. Merhum "Ben dedim ABD kabul etti" diye de övünürdü.
Özal’ın gerekçesi bu suretle Kuzey Irak’taki Kürt halkın Türkiye’ye sığınmasını önlemekti.
Bu çok yanlış kararı kamuoyuna hazmettirmek için bir de, "Çekiç Güç’e izin verdiğimiz için Kuzey Irak’a zaman zaman yaptığımız askeri müdahalelere ABD ses çıkarmıyor" deniyordu.
Ama Özal’ın önerisi üzerine kurulan Çekiç Güç bizim değil Kuzey Irak’taki Kürtlerin ve özellikle PKK’nın işine yaradı.
İleri görüşlülüğümüzün (!?) derecesini anlatabilmek için bir başka gerçeği daha anımsatalım:
O tarihlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani birbirinin can düşmanı idi. Hatta Barzani, 1996 Eylül’ünde Talabani’nin Kürdistan Yurtseverler Birliği denen gücünü ezip geçmiş, Erbil ve Süleymaniye’yi de kontrol altına almıştı.
Onları Ankara’ya çağırarak barıştıran ve bugün Türkiye’ye karşı işbirliği yapmalarının temel koşullarını hazırlayan da biz olduk.
Yukarıda bu dönemden en zararlı bizim çıktığımızı, en kárlı çıkanın da PKK olduğunu söylemiştik.
PKK bir yandan bozulmuş Irak ordusunun depolarını soyarak, öte yandan da sözde Saddam’a karşı kendilerini savunsunlar diye ABD tarafından Kürt halka dağıtılan silahları alarak tüm eksiğini giderdi.
Böylece hem mücadele ettiğimiz terör örgütünü hem de onunla aslında dayanışma içinde olan Kuzey Irak’taki Kürtçü hareketi biz güçlendirdik.
Şimdi aynen Büyükanıt’ın demek istediği gibi kendi ahmaklığımızın bedelini ödüyoruz.
Arada bir Amerikalılara kızıp duruyoruz. İyi de... Ne hakkımız var ki?