GALİBA bizimle aziz müttefikimiz (?) Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkilerin temeli ve nasıl yürütüleceği konusunda oturup konuşmaya ve bir mutabakat sağlamaya ihtiyaç var.
Biz sanıyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti ne de olsa "bağımsız" bir ülkedir. Kararlarını kendi verir, kendi uygular.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün de arada bir, "Türkiye bağımsız bir ülkedir" anlamındaki sözlerine bakınca yukarıdaki hükme insanın inanası geliyor.
Lakin Amerikalı dostlarımız (!) belli ki bizi pek de bağımsız saymıyor. Öyle olduğu için de örneğin Ankara’daki ABD Büyükelçiliği sözcüsü, geçen gün Türkiye ile İran arasında imzalanan ve "Türkiye’nin İran ve Türkmenistan’dan alacağı 30 milyar metre küp doğalgazı Avrupa’ya ihraç etmesini" öngören ön anlaşmaya üstelik yakışıksız bir üslupla karşı çıkıyor.
Sözcü Kathy Schalow bu anlaşmayı yapan Türkiye’nin "ahmakça" (o, anlaşmanın hiç akıllıca olmadığını söylüyor) hareket ettiğini ifade ediyor. Bununla kalmıyor, "İran’la her konuda işbirliği yapılmasına karşı olduklarını" vurguluyor. Gerekçe olarak da "BM Güvenlik Konseyi’nin (İran’ın nükleer enerjiyle ilgili çalışmaları nedeniyle) aldığı yaptırım kararlarını" anımsatıyor. "Durum böyle iken İran’ı doğalgaz alanında güvenli bir kaynak olarak görmek akıllıca olmaz" diyor.
Buna karşı bizim yetkililerin "O öyle söylememiş olmalı" diyerek alttan almalarından anlıyoruz ki ABD’ye "Her işimize burnunuzu sokabilirsiniz" diyen de galiba aslında biziz.
Bu anlaşma isabetli mi değil mi konulu bir değerlendirme uzmanlık işi. Nitekim uzmanlardan anlaşmayı endişeyle karşılayanlar olduğu gibi, Türkiye’nin bu sayede giderek önemi artan bir "enerji ana yolu" konumuna geleceğini ve elimizi güçlendireceğini söyleyenler de var. Bu bağlamda belirtmek gereğini duyduğumuz tek husus, anlaşmada adı geçen Türkmenistan’ın bu konuda ne "evet" ne de "hayır" demiş olması...
Bizim üzerinde durduğumuz husus, Türk-Amerikan ilişkilerinin yukarıda değindiğimiz gibi "tek yönlü" olması...
Nitekim dünkü gazetelerde PKK elindeki Amerikan silahları konusunda ilginç bir bilgi vardı:
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül bir televizyon programında, "Silahlar konusunda ABD’ye verilen notaya cevap alındığını" söylemiş. Gül’ün sözleriyle ilgili gazete başlıklarına bakınca sanırsınız ki ABD’yi fena halde haşlamış. Nitekim "ABD PKK’ya silah vermişse ilişkilerimiz darmadağın olur" demiş.
Bunu okuyunca hemen heyecanlanmayın. Çünkü sayın bakan bilinen yumuşatıcı üslubuyla lafın gerisini hemen törpüleyivermiş. "ABD’nin PKK’ya silah verdiği iddialarının Türk-Amerikan ilişkilerini zedelemek için ortaya atılmış olabileceğini" eklemiş. Bir bakıma Washington’un Türkiye’ye vereceği cevabı, onlar adına bizzat sayın bakan söylemiş.
Yanlışlık galiba bizde... Hükümetin en yetkili üyesinin böyle tevillere başvurduğu bir ülkede biz hálá Türkiye Cumhuriyeti’nin ne de olsa bağımsız bir ülke sayılması gerektiğinden söz ediyoruz.