BAYRAM günü insanların birbirine daha sevecen bir şekilde yaklaşması, dargınlıkları unutması ve olabildiğince dikkatli ve nazik olması tavsiye edilir değil mi?
Üstelik bu, "dinimiz de böyle istiyor" gerekçesiyle dile getirilir.
"Bu işleri çok iyi bildiğini" her vesileyle ifade eden Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Kurban Bayramı’nınilk günü söylediklerini okumuş olmalısınız.
Argo literatürüne "kaşarlı kadro" gibi yeni kavramlar katmakla kalmadı. "Danıştay’ın pat diye hemen karar alarak", Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) devlet içinde kadrolaşmasınaizin vermemesinden yakındı.
Ardından Cumhuriyet’in temel değerlerinesahip çıkanlara ve özellikle CHP’ye bindirdi. "Bu ülkede eğer bir kadrolaşma olmuşsa, bilesiniz ki bunun en kaşarlısını CHP yapmıştır. Bu konuda çok acımasızdırlar" dedi.
Bu sözleri merak ettik. Sayın Başbakan’ınve başında bulunduğu AKP’nin, "kadrolaşma" konusuna bugüne kadar nasıl baktığını araştırdık. Bakın ne bulduk:
AKP Programı’nda aynen, "Kamu personelinde kariyer ve liyakatin temel alınacağı ve eleman alımlarının bu kıstaslara göre yapılacağı" vaat edilmiş.
Seçim Beyannamesi’nde ve AKP’nin kurduğu iki hükümetin de programında bu taahhüt tekrar edilmiş. Hatta "Siyasi iktidar değişikliğinin üst kadrolar dışında, bürokratik yapıya etkisi en aza indirilerek yönetimde istikrar ve süreklilik sağlanacaktır" denmiş.
Tayyip Erdoğan Başbakan olunca Mayıs 2003 tarihli "Ulusa Sesleniş" konuşmasında Bülent Ecevit başkanlığındaki 57’nci hükümeti tam da bu konuda suçlamış:
"Bizden önceki 57’nci hükümetin iş başında kaldığı 2.5 sene içinde yaptığı üst düzey atamaların toplamı 1698’dir. Eşi benzeri görülmemiş kadrolaşma işte budur" demiş.
Ama AKP’nin yaptığı partizanca tayinler kısa zamanda eleştiri konusu olmuş. Bunun üzerine Erdoğan, "Yanlış atamalar yapılmış olabilir. (...) Bunları tespit ettiğimde görevden almak görevim" demiş (2.6.2003 Cumhuriyet).
Ne var ki "kadrolaşma" o kadar hızlı ve kötü bir şekilde devam etmiş ki genelde AKP çizgisinde yazılar yazan Anayasa Hukuku hocası Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, 29 Temmuz 2004 tarihli Tercüman Gazetesi’nde çıkan yazısında AKP’nin "kadrolaşma" kampanyasındanuğradığı hayal kırıklığını dile getirmiş. Ardından "Kadrolaşma suçlaması büsbütün dayanaksız değildir" demiş. Sonra da "Bu hükümet kilit mevkilere atama yaparken, sol-sağ ideolojik ayrımı gözetmemek şöyle dursun, orta sağı bile kucaklamaktan kaçınmakta ve tercihini daha ziyade Refah-Fazilet çizgisinden gelen kadrolarla sınırlı tutmaktadır" demeye kendini mecbur hissetmiş.
Gerçekten Türkiye’de bugün, devletin sadece "üst düzey" kadroları değil, en ücra ilçedeki evrak kayıt memuruna kadar tüm bürokrasi tamamen "Refah-Fazilet çizgisinden gelenlere" teslim edildi. Artık o yöredeki AKP ilçe teşkilatının tehdidi altında olmayan memur kalmadı. Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, 27 Nisan 2006 tarihinde bu konuya değinirken o nedenle, "4 yıla yakın AKP iktidarında 300 bine yakın atama yapıldığını" söyledi.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın tavrı ve sözleri ibret vericidir. Çünkü halka verdiği "liyakati esas alma" sözünü unutmakla kalmadı, "kadrolaşma"yı "laik devleti İslamlaştırma" noktasına taşıdı. Görülmesi gereken asıl mesele budur.