TÜRKİYE’nin Avrupa Birliği’ne üye olmasına karşı çıkan, onu ikinci sınıf ülke konumuna itmeye çalışan Almanya Şansölyesi Bayan Angela Merkel ile Türkiye konusundaki yanar döner politikaları yüzünden "güvenilmez adam" damgası yiyen Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, dün yaptıkları ortak basın toplantısından anlaşıldığına göre istediklerini -en azından bu aşamada- yapamadılar.
Bu iki lider de Türkiye’ye, "limanlarını Rumlara açması için 18 aylık bir süre verilmesini" istiyorlar, bu süre sonunda limanlar eğer açılmazsa "müzakerelerin askıya alınmasını isteyebileceklerini" söylüyorlardı.
Haber ağırlıklı yayın yapan televizyon kanallarında dün, Bay Chirac ile Bayan Merkel’in Almanya’nın Mettlach isimli yerleşim yerinde yaptıkları basın toplantısı canlı olarak yayımlandı. Orada yöneltilen sorulara Bayan Merkel:
"Amacımız Türkiye’nin (Rumlara limanların açılmasını gerektiren) Ankara Protokolü’nü uygulamasıdır. Biz herhangi bir ültimatom veriyor değiliz" dedi.
Oysa daha önce Bay Chirac’la üzerinde mutabık kaldıkları formülün ültimatomdan farklı bir yanı yoktu.
Demek ki şapkayı önlerine koyup öteki üyelerin -özellikle İngiltere, İsveç ve İspanya’nın- görüşlerini dinleyince geri adım atmaya kendilerini mecbur hissettiler.
Belki de böyle bir öneriyi 14-15 Aralık’ta yapılması gereken Avrupa Birliği Zirve Toplantısı’ndan geçiremeyeceklerini gördüler.
Ama dün sergiledikleri tavrın, Türkiye-Avrupa Birliği arasındaki müzakare konularından 8’ini bir süre rafa kaldırmayı öneren Avrupa Birliği Komisyonu’nkinden daha yumuşak olduğunu söylemek de mümkün değil.
Görüldüğü gibi Türkiye’yi sıkıştırma politikasından vazgeçmediler. Tam tersine, belki de rafa kaldırılacak olan 8 konusayısını 10’a, hatta Fransızların, Rumların ve Yunanistan’ın isteğini dikkate alırlarsa 12-13’e çıkarabilirler.
Hatta bizi "lanet olsun" deyip müzakere masasından kalkmaya zorlayacak yeni engeller üretmeleri de mümkündür.
İşin ilginç yanı, tüm bunları hukuk ve ahde vefa adına yapan Avrupa Birliği liderleri, sıra Avrupa Birliği’nin Kuzey Kıbrıs Türklerine verdiği sözlere gelince birden hafızalarını kaybetmiş gibi hareket ediyorlar.
Oysa "24 Nisan 2004 tarihli Annan Planı referandumundan ’Evet’ oyu çıkarsa, Kuzey Kıbrıs’a uygulanan izolasyon kararlarını kaldırma" sözünü veren, bunu bir karar halinde dünya kamuoyuna ilan eden Avrupa Birliği idi.
Şimdi Angela Merkel ile Bay Chirac 18 aylık süre lafını etmiyorlar ama amacı anlaşılmayan bir şey söylüyorlar:
Avrupa Birliği Komisyonu 2007ile 2009 arasındaki gelişmeleri raporla (herhalde zirveye) bildirmeli imiş. "O arada hem Türkiye’de hem de Avrupa Parlamentosu için AB ülkelerindeki seçimler de tamamlanmış olur"muş.
Türkiye’deki seçimi düşünmek Bayan Merkel’e mi kaldı?
Yoksa "Şimdi seçimden korkup Kıbrıs konusunda ödün vermeyen Adalet ve Kalkınma Partisi’nden seçim bitince istediğimiz ödünü alırız" mı demek istiyor?