İNSANLARIN din duyguları üzerinden yapılan soygunlar Kombassan’da, YİMPAŞ’ta ve benzeri holdinglerde tüm çirkinliği ve iğrençliği ile ortaya çıkmıştı.
Ama merhamet üzerinden yapılan soygunu adalet terazisine koyup da tartan -en azından bilgimize göre- henüz yoktu.
Alman yargısına teşekkür borcumuz var.
Şu anda Frankfurt’ta yargılanan üç sanık hakkındaki kararı çok muhtemeldir ki, sizin bu satırları okuduğunuz dakikalarda ya öğrenmiş olacağız veya açıklanmasını bekleyeceğiz.
Ama bir şeyi kesinlikle hatta o karar açıklanmadan önce de söyleyebiliriz:
Hukuk devletinin işlediği, yargının adalet dağıttığı bir ciddi devlet düzeninde suç cezasız kalmaz. Toplum ne kadar medeni olursa olsun, işleyişte orada bile yanlışlar yapılır. Ama ana çizgileriyle dediğimiz olur, yani "hak" yerini bulur.
Nitekim Frankfurt’tan gelen haberler, tutuklandığı 27 Nisan 2007 tarihinden beri ağzını açmayan -susma hakkını kullanan- Deniz Feneri e.V. isimli şaibeli derneğin, oradaki en önemli adamı (ayrıca oradaki Kanal 7 Int’in Genel Müdürü) Mehmet Gürhan’ın nihayet çözüldüğünü ve:
"1999 yılında kurulan bu dernekle amacımız daha fazla fakir ve yardıma muhtaç insanlara yardımcı olmaktı. Bu nedenle gelen yardım paralarını sormadan birtakım faaliyetlerde kullandığımız için üzgünüm. Bağışçılarımıza sormamız gerekirdi. Çok iyi niyetle yapılan bu çalışmaların daha sonra farklı şekilde algılanmasını ve yanlış yapacağımızı tahmin edemedik. Başında bulunduğumuz şirketlerin ortaklarına yanlış yansıtılan ve benden kaynaklanan birtakım sıkıntıların onları da üzeceğini tahmin edemezdim. İyi niyetle başladığımız bu iş buralara geldi" dediğini bildiriyor.
Mehmet Gürhan belli ki dernek sayesinde yaptığı merhamet sömürüsünün -veya soygununun- rantını yemeye alışmış. Burada da mahkeme heyetinin merhametini sömürerek, alması söz konusu olan 6 yıl hapsi, 5 yıla indirmeyi amaçlıyor. Nitekim bunu kendi avukatının "Müvekkilime 5 yıl hapis cezası verilmesini talep ediyorum" anlamındaki sözlerinden anlıyoruz.
Gürhan’ın ve onun Almanya’daki ve Türkiye’deki suç ortaklarının, bu yardımları dünyanın bir tarafında felakete uğramış zavallılara değil de Almanya’da taksi şirketi kurmaya veya "ticaret" yapmaya harcamanın hem ahlaken, hem din yönünden hem de hukuken suç teşkil edeceğini bilmediklerini düşünebilir misiniz?
İddianamede yazılı olanlar insana, Varto depremi felaketzedelerine yardım amacıyla Danimarka’dan gönderilen peynirleri, İngiltere’den Almanya’dan gelen giysileri, battaniyeleri ve öteki malzemeyi onlara dağıtmayıp pazara süren ahlaksızları anımsatıyor.
O nedenle yaptıklarına ilişkin haberlere bakınca bu çok basit gerçeği bilip bilmediklerini değil, şeytana pabucu ters giydirebilecek kadar marifeti nerede öğrendiklerini sormak gerekir.
Sadece onu değil, Frankfurt’taki yargılama sonunda ortaya çıkan gerçeklerin Türkiye yönünden neyi gerektirdiğini de bu dava ile yakından ilgilenen Başbakan ile Adalet Bakanı’ndan öğrenmeye ihtiyacımız var.